'İşçiler hakları konusunda geçmişe göre daha bilinçli'

Dr. Öğr. Üyesi Ender Demir, "Davaların neticelenmesi en iyi ihtimalde 2 veya 3 yılı bulabiliyor. Arabuluculuk kurumu bu noktada olumlu bir etki sağladı. 2-3 yılı bulan davalar, emekçilerde 'geç gelen adalet adalet değildir' algısına yol açıyor. Arabulucuk, işçi-işveren uyuşmazlıklarını kısmen çözüme kavuşturdu, ancak beklenen başarının sağlandığını söylemek için henüz erken diyebiliriz. İşçi-işveren uyuşmazlıklarını hızlı bir şekilde çözüme kavuşturmak için yargının hızlandırılması ve yeni alternatif çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi isabetli olacaktır" diye konuştu.

'DAVALARIN HIZLI SONUÇLANMASI İÇİN İŞ HAKİMLERİNİN SAYISI ARTMALI'

Dr. Öğr. Üyesi Ender Demir, "İş hukuku davalarını iki şekilde hızlandırabiliriz. Birincisi mevcut hakim sayısının artırılması. Mevcut sistemimizde ağır ceza hakimlerinin veya aile hakimlerinin iş hakimi olarak görevlendirmelerinin yapıldığını görüyoruz. Bu durum hakimin iş davalarına uzun bir süre hakim olamamasına neden oluyor. Dolayısıyla hakimlerin mesleğe, doğrudan iş hakimi olarak kabul edilmeleri bir çözüm olabilir. Çünkü bütün mesleki kariyeri boyunca iş hakimi olarak görev yapan hakim, uyuşmazlıkları çok daha hızlı çözüme kavuşturacaktır. İkincisi ise alternatif çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi. Hali hazırda arabuluculuk kurumumuz bulunmakta, buna ek olarak işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan bir işyeri kurulunun kurulması ve kurula işyerinde işçi ile işveren arasında arabuluculuk yapma yetkisi verilmesi uyuşmazlıkların çözümünde olumlu netice verebilir" ifadelerini kullandı.

Dr. Öğr. Üyesi Ender Demir, "Uygulamada işçi ile işveren arasında uyuşmazlığa en çok konu olan üç başlık sırasıyla; kıdem tazminatı, işe iade davaları ve iş kazasına bağlı maddi ve manevi tazminat davalarıdır. Kıdem tazminatında işçi kıdem tazminatına hak kazandı mı, yapılan fesih haklı mı değil mi gibi başlıklar gündeme geliyor. İkinci uyuşmazlık konusu olan işe iade davalarında ise geçerli veya haklı bir neden olmaksızın işten çıkarılan işçi işe iade davası açabilir. Davayı kazanan işçi işe geri alınmadığı takdirde kıdemine göre 4 ile 8 aylık ücreti tutarında tazminata ve buna ilave olarak çalıştırmadığı süre için 4 aya kadar da boşta geçen süre ücretine hak kazanabiliyor" dedi.

İş kazasına bağlı maddi ve manevi tazminat davalarının da uyuşmazlıkta önemli bir başlık olduğuna dikkati çeken Dr.Öğr.Üyesi Demir, "İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yapılan bütün yasal düzenlemelere rağmen gerek toplumumuzda ve gerekse işçi ve işverenlerimizde makul bir iş güvenliği bilinci henüz oluşmadı. Bu nedenle hala ülkemizde ölümlü veya yaralanmalı iş kazaları sıklıkla olabilmekte. Ortalama her gün 6 işçimiz iş kazası neticesinde hayatına kaybetmekte. İş kazasının meydana gelmesinde gerekli tedbirleri almayan ve kusuru bulunan işverene karşı maddi ve manevi tazminat davaları açılabiliyor" diye konuştu.

'İŞVEREN İŞÇİ SAĞLIĞI İLE İLGİLİ HER TÜRLÜ TEDBİRDEN SORUMLU'

Dr. Öğr. Üyesi Demir, "İşveren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gereği işçilerin işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla ve gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Gerekli tedbirlerin alınmadığı aksi bir durumda işçi iş sözleşmesini haklı nedenle feshedip kıdem tazminatına hak kazanabilir. Bununla birlikte ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan, örneğin deprem neticesinde ağır hasarlı olan bir işyerinde çalışan işçiler işyerini terk edip, iş görmekten kaçınabilir. Bu halde iş görmekten kaçındığı süre boyunca işçiler ücretlerine hak kazanmaya devam edeceklerdir. Örneğin işyerinde ağır hasarlı olmamakla birlikte, duvarlarında çatlaklık bulunan veya şüphe uyandıran başkaca haklı bir sebebin varlığı halinde, işçiler gerekli tedbirlerin alınması için işverene başvurabilir. Gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, işçiler yine iş görmekten kaçınabilir" ifadelerini kullandı.

'KADIN EMEĞİNİN ANLAŞILMASI İÇİN EĞİTİM ÖNEMLİ'

Dr. Öğr. Üyesi Demir, "Sosyal ve toplumsal beklentiler nedeniyle kadınlar için iş yaşamında olması gereken eşitlik düzeyinde henüz istenen seviyeye ulaşılamadı. Kadın emeğinin anlaşılmasında güçlü ve sistematik eğitim süreci önemli. Çocuk bakımı, yemek, temizlik gibi toplumsal beklenti ile kadınların vazifesi olarak görülen işler müşterek hayatta erkekler tarafından da yerine getirilmesi ön koşuldur. Kadınlar iş yaşamına pozitif yönde katkı sunacaktır. Yine doğum neticesinde verilen raporlu izinler dışında kalan ücretsiz izinlerin yalnızca kadınlara değil erkeklere de verilmesi iş yaşamında cinsiyet eşitliğinin sağlanması bakımından olumlu etkiler sağlayacaktır" dedi.

'ÇALIŞAN ÇOCUK SAYISI GÜN GEÇTİKÇE ARTIYOR'

Çocuk işçilerin de üzerinde durulması gereken önemli bir konu olduğuna dikkati çeken Demir, "İstatistiklere göre çalışan çocuk sayısı gün geçtikçe artıyor. 4857 sayılı İş Kanunu'na göre çalışma yaşı 15, çocuğun eğitimine engel olmamak kaydıyla bu yaş 14'e inebilir. Bu kapsamda reklam, kültür ve sanat işlerinde yaş sınırlaması olmaksızın çocukların çalıştırılması mümkün. Ancak, yasal düzenlemeler göz ardı edilerek maalesef hiçbir kural tanınmaksızın çalıştırılan, çalışan çok fazla çocuk işçi var. Sosyal bir hukuk devletinde çocukların gelişimi ve korunması devletin temel vazifelerinden biridir. Bu vazifenin gereği olarak çocuk işçiliğin önüne geçmek için güçlü ve kararlı bir şekilde konunun ele alınması ve ilgili kurumlarca denetimlerin yapılması yararlı olacaktır" diye konuştu.

İş yaşamının interaktif bir şekilde geliştiğini, birçok yeni çalışma modelinin doğduğunu belirten Demir, "Mevzuatın da bu yeni çalışma modellerine uygun şekilde güncel tutulması yararlı olacaktır. Mevcut İş Kanunumuz 2003 tarihli. Basın mesleğinde çalışan işçilerin haklarını düzenleyen Basın İş Kanunumuz 1952 tarihli. Gemide çalışan işçilerin haklarını düzenleyen Deniz İş Kanunumuz 1967 tarihli. Bunların yeni çalışma modellerini kapsayacak şekilde güncellenmesi isabetli olacaktır" ifadelerini kullandı.