deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Hayatı, reklam aralarında yaşayanlardan mısınız?

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımız elbette kolaylaştı. Ama biz “ihtiyaç” ile “rahatlık” arasındaki ince çizgide tembelliğe doğru savruldukça hislerimiz de biraz ruhsuzlaştı sanırım... Tuşsuz telefonlardan onlarca kişiye aynı anda giden klişeleşmiş bayram, yılbaşı, doğumgünü mesajları; kulpsuz kapılar ardında büyüyen “tablet çocukları” , göz göze diz dize ziyaret edilmekten yoksun bırakılan aile büyükleri, bir telefon mesajıyla başlayıp; 24 saatte yine bir WhatsApp mesajıyla biten o büyük aşklar(!) ve daha niceleri... Herşeyi bu kadar çabuk tüketmeye meyilli olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek belki pek işimize gelmiyor ama derinlerde bir yerlerde duygularımız da can çekişiyor aslında... Ebeveynler, çocuklarının ödevini gözü televizyondayken kontrol ederken; 80’lik ninelerimiz bile dizi aralarındaki reklamlarda namazını kılmaya alıştı... Üstelik salonun orta yerine nefes nefese gelip; “Ayyy tesbihi de acele çektim; n’oldu sonunda; oğlan, kızla barıştı mı?” sorularını da pek yadırgamaz olduk... Genci yaşlısı her yaştan insan; televizyonun, internetin, “kim; nerde, ne yapmış”tan öteye gidemeyen sosyal medyanın albenisine kapılır oldu. Şarj aletleri; oksijen maskesinden farksız muamele görmeye başladı.... Tek böbreği, eli, ayağı, hatta duygusu bile olmadan yaşayanlar; “cep telefonsuz yaşayamayız” kıvamına geldi... Telefonlar; artık yegâne organımız; prize en yakın koltuk da en kıymetli ev eşyamız oldu hâliyle... Oysa kitapların şarjının hiç bitmediğini; tam tersine ruhumuzu şarj ettiğini unuttuk... Ya da bisikletlerin benzin zammından etkilenmiyor oluşunu es geçtik... Neyse ki; haya’t’ ile haya’l’ arasındaki tek farkın “tl” olduğuna inananlar; coronavirüsten sonra paranın da elde edemeyeceği şeylerin varlığını kabullendi... Mesela vergi rekortmenlerinin bile; sevdiklerinin kokusunu içine çekemeyecek kadar fakirleşebildiğine tanık oldu... Ya da gelen için Roma’yı, giden için kına yakmayı adet edinenler; şıpsevdi salıncağında hissizce bir ileri bir geri salınıp dururken; sevginin kıymetini bilenlerin yüzündeki ifade çok daha farklıydı... Markete bile belli kurallarla gidebildiğimiz şu günlerde; yolu her daim sevgiden geçenler; “Mülteci anılara gidiş-dönüş bileti olmuş el ele dinlediğimiz o şarkı... “ diyerek meydan okudu tüm seyahat yasaklarına... Çünkü içinde bir parça “his” barındıran herşey bambaşkadır; örneğin banyoda yere düşmüş bir saç telimizi gördüğümüzde iğreniriz... Ama aynı saç teli birkaç saniye önce başımızda olduğunda okşamaya, taramaya, aynalara bakmaya doyamayız... Bu anlık duygu değişiminin sebebi de; yerdeki saç telinde ruh olmayışı, diğerinin ise hâlâ canlı oluşudur işte... İnsan ilişkileri de tıpkı böyledir; bizi ayakta tutan en sağlam “ip” çevremizle kurduğumuz duygusal bağlardır... Evet bazen o ip kopabilir; zaman zaman o ipe sıkı bir “düğüm” atmak zorunda kalabiliriz... O ipin artık eskisinden daha sağlam olduğunu biliriz; fakat ipe her dokunduğumuzda canımızı yine o düğümün acıtacağı gerçeğiyle de yüzleşiriz... Çünkü büyüdükçe; çocukken oynadığımız masum oyunların anlamı bile dış etkenler yüzünden biraz değişmiştir artık... Meselâ çocukken; “saklambaç”ta köşe başları bizimdi; ama köşeyi nasıl döneriz diye düşünmezdik... Ya da “körebe”de gözlerimiz bağlıydı; basiretimiz serbestti... “Yağ satarım, bal satarım” derdik; dost satmak gelmezdi hiç aklımıza... Ama en fenâsı “birdirbir”; çünkü sırtımızdan geçinenlere diyemedik “Hoppp kardeşim, in artık aşağıya!” İşte tam bu noktada; samimiyet ile riyakârlığı, zekâ ile kurnazlığı, dürüstlük ile kabalığı ayırma güçlüğününün üstesinden gelebilme yeteneği giriyor devreye... Elbette samimi duyguları, vicdanın pusulasını, katıksız iyi niyeti, dozunda ilgiyi, yürekten sevgiyi, taklitsiz nezâketi elden bırakmadan...
Ekleme Tarihi: 06 Haziran 2020 - Cumartesi

Hayatı, reklam aralarında yaşayanlardan mısınız?

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımız elbette kolaylaştı. Ama biz “ihtiyaç” ile “rahatlık” arasındaki ince çizgide tembelliğe doğru savruldukça hislerimiz de biraz ruhsuzlaştı sanırım... Tuşsuz telefonlardan onlarca kişiye aynı anda giden klişeleşmiş bayram, yılbaşı, doğumgünü mesajları; kulpsuz kapılar ardında büyüyen “tablet çocukları” , göz göze diz dize ziyaret edilmekten yoksun bırakılan aile büyükleri, bir telefon mesajıyla başlayıp; 24 saatte yine bir WhatsApp mesajıyla biten o büyük aşklar(!) ve daha niceleri... Herşeyi bu kadar çabuk tüketmeye meyilli olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek belki pek işimize gelmiyor ama derinlerde bir yerlerde duygularımız da can çekişiyor aslında... Ebeveynler, çocuklarının ödevini gözü televizyondayken kontrol ederken; 80’lik ninelerimiz bile dizi aralarındaki reklamlarda namazını kılmaya alıştı... Üstelik salonun orta yerine nefes nefese gelip; “Ayyy tesbihi de acele çektim; n’oldu sonunda; oğlan, kızla barıştı mı?” sorularını da pek yadırgamaz olduk... Genci yaşlısı her yaştan insan; televizyonun, internetin, “kim; nerde, ne yapmış”tan öteye gidemeyen sosyal medyanın albenisine kapılır oldu. Şarj aletleri; oksijen maskesinden farksız muamele görmeye başladı.... Tek böbreği, eli, ayağı, hatta duygusu bile olmadan yaşayanlar; “cep telefonsuz yaşayamayız” kıvamına geldi... Telefonlar; artık yegâne organımız; prize en yakın koltuk da en kıymetli ev eşyamız oldu hâliyle... Oysa kitapların şarjının hiç bitmediğini; tam tersine ruhumuzu şarj ettiğini unuttuk... Ya da bisikletlerin benzin zammından etkilenmiyor oluşunu es geçtik... Neyse ki; haya’t’ ile haya’l’ arasındaki tek farkın “tl” olduğuna inananlar; coronavirüsten sonra paranın da elde edemeyeceği şeylerin varlığını kabullendi... Mesela vergi rekortmenlerinin bile; sevdiklerinin kokusunu içine çekemeyecek kadar fakirleşebildiğine tanık oldu... Ya da gelen için Roma’yı, giden için kına yakmayı adet edinenler; şıpsevdi salıncağında hissizce bir ileri bir geri salınıp dururken; sevginin kıymetini bilenlerin yüzündeki ifade çok daha farklıydı... Markete bile belli kurallarla gidebildiğimiz şu günlerde; yolu her daim sevgiden geçenler; “Mülteci anılara gidiş-dönüş bileti olmuş el ele dinlediğimiz o şarkı... “ diyerek meydan okudu tüm seyahat yasaklarına... Çünkü içinde bir parça “his” barındıran herşey bambaşkadır; örneğin banyoda yere düşmüş bir saç telimizi gördüğümüzde iğreniriz... Ama aynı saç teli birkaç saniye önce başımızda olduğunda okşamaya, taramaya, aynalara bakmaya doyamayız... Bu anlık duygu değişiminin sebebi de; yerdeki saç telinde ruh olmayışı, diğerinin ise hâlâ canlı oluşudur işte... İnsan ilişkileri de tıpkı böyledir; bizi ayakta tutan en sağlam “ip” çevremizle kurduğumuz duygusal bağlardır... Evet bazen o ip kopabilir; zaman zaman o ipe sıkı bir “düğüm” atmak zorunda kalabiliriz... O ipin artık eskisinden daha sağlam olduğunu biliriz; fakat ipe her dokunduğumuzda canımızı yine o düğümün acıtacağı gerçeğiyle de yüzleşiriz... Çünkü büyüdükçe; çocukken oynadığımız masum oyunların anlamı bile dış etkenler yüzünden biraz değişmiştir artık... Meselâ çocukken; “saklambaç”ta köşe başları bizimdi; ama köşeyi nasıl döneriz diye düşünmezdik... Ya da “körebe”de gözlerimiz bağlıydı; basiretimiz serbestti... “Yağ satarım, bal satarım” derdik; dost satmak gelmezdi hiç aklımıza... Ama en fenâsı “birdirbir”; çünkü sırtımızdan geçinenlere diyemedik “Hoppp kardeşim, in artık aşağıya!”

İşte tam bu noktada; samimiyet ile riyakârlığı, zekâ ile kurnazlığı, dürüstlük ile kabalığı ayırma güçlüğününün üstesinden gelebilme yeteneği giriyor devreye... Elbette samimi duyguları, vicdanın pusulasını, katıksız iyi niyeti, dozunda ilgiyi, yürekten sevgiyi, taklitsiz nezâketi elden bırakmadan...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.