deneme bonusu veren siteler bahis siteleri bonus veren siteler

deneme bonusu veren siteler

virginiawinefestival.org/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

İltifatı, gerçekten ayırma sanatı

Arapça kökenli olan “iltifat” kelimesinin kendine has bir sempatisi vardır. Yediden yetmişe herkesin hoşuna giden bir hazdır bu... Üstelik bedavadır... Hatta bence iltifat; çikolata gibidir biraz; bünye bir kez o lezzeti alınca hep o tadı ister... İşte tehlike çanları tam da o anda çalmaya başlar... Çünkü insan nefsi; beğenilmeye, övülmeye, yüceltilmeye çok meyillidir. Hâl böyle olunca kendine bir hayat arkadaşı arayanların ilk başvurduğu yol da tabii ki iltifattan geçiyor... “Şöyle güzelsin, böyle şâhânesin, senin gibisi gelmez bu dünyaya vs” şeklindeki sözcükleri defalarca tekrar edip, karşı tarafı etkilediğini düşünenlerin sayısı hayli fazla değil mi günümüzde? Beni asıl şaşırtan şey; pek çok insanın da bu iltifatlara ciddi ciddi inanması olmuştur hep... Meselâ diyelim ki 100 kilosunuz; karşınızdaki kişi size bir best model olduğunuzu söylüyor... Siz de hemen havaya giriyorsunuz ve bir süre sonra “Beni taşıyacak erkek arıyorum” kıvamına geliyorsunuz... O an iç sesim “E seni taşıyacak erkek Seyid Onbaşı’ydı, o da rahmetli oldu” diye error vermeye başlıyor. Ya da iki kelimeyi bir araya getiremiyorsunuz ama karşı taraf sizi “ayaklı kütüphane” ilân etmiş gibi... İyi hoş da; insan sahip olduğu eksilerini, artılarını, donanımını, çapını, özetle kendini bilmez mi hiç? Bir iki tatlı söze aldanıp, ayakları yerden kesilenler, bulutların üzerinde gezenler; yalnız kaldıklarında aynı hızla yere çakılacağını hesap edemiyor mu mesela? Her saat “Şâhânesin, efsanesin” mesajları alan bünyede “Ankara’nın bağları” halay çekerken; işin içine ayrılık girince; ibre birden Müslüm Baba’nın “Ben insan değil miyim?” şarkısına dönmüyor mu? El ele dinlenen o aşk şarkıları, mülteci anılara gidiş-dönüş bileti olmuyor mu? O yüzden oldum olası iltifatla beslenmekten korkan biri olmuşumdur; çünkü ne olduğumu ya da ne olmadığımı gayet iyi biliyorumdur. Eksiklerimle, defolarımla yani her halimle barışıksam; kimseyle bir derdim olmaz diye düşünürüm. Üstelik kendimle dalga geçmeye de bayılırım. Çünkü kendiyle dalga geçebilen şakacı insanların; rahat görüntülerinin altında komplekssiz, samimi, pozitif, pek çok şeyi aşmış olgun bir karakter yapıları olduğuna inanırım... Hatta böyle insanlar; iltifat eder gibi davranıp kendilerine laf sokuşturmayı marifet sanan art niyetli kişilere bile gülüp geçecek özgüvene sahiptir. Mesela en sıradan görüntünüzle markete giderken yolda karşılaştığınız bir arkadaşınızın (!)  size “Aaaa hasta mısın, çok solgun gördüm seni, aman dikkat et kendine” demesinin; esasen, “Makyajsız bir şeye benzemiyorsun, çok çirkinsin” demek olduğunu şıp diye anlar... Kızmak mı, asla; tam tersine tatlı bir gülümseyle yanıt verir karşısındaki kişiye kendiyle barışık insan... Çünkü gelen için Roma’yı; giden için kına yakmayı bırakmanın olgunluğuna ulaşan insan; gerçekle örtüşmeyen sahte iltifatların, abartılı yalanların esiri olmaz. Olsa olsa; samimiyetinden emin olduğu yüreklerde yer edinmenin asilliğine, kıymetine, gücüne inanır...  (adsbygoogle = window.adsbygoogle || ).push({});
Ekleme Tarihi: 13 Eylül 2020 - Pazar

İltifatı, gerçekten ayırma sanatı

Arapça kökenli olan “iltifat” kelimesinin kendine has bir sempatisi vardır. Yediden yetmişe herkesin hoşuna giden bir hazdır bu... Üstelik bedavadır... Hatta bence iltifat; çikolata gibidir biraz; bünye bir kez o lezzeti alınca hep o tadı ister...

İşte tehlike çanları tam da o anda çalmaya başlar... Çünkü insan nefsi; beğenilmeye, övülmeye, yüceltilmeye çok meyillidir. Hâl böyle olunca kendine bir hayat arkadaşı arayanların ilk başvurduğu yol da tabii ki iltifattan geçiyor... “Şöyle güzelsin, böyle şâhânesin, senin gibisi gelmez bu dünyaya vs” şeklindeki sözcükleri defalarca tekrar edip, karşı tarafı etkilediğini düşünenlerin sayısı hayli fazla değil mi günümüzde?

Beni asıl şaşırtan şey; pek çok insanın da bu iltifatlara ciddi ciddi inanması olmuştur hep... Meselâ diyelim ki 100 kilosunuz; karşınızdaki kişi size bir best model olduğunuzu söylüyor... Siz de hemen havaya giriyorsunuz ve bir süre sonra “Beni taşıyacak erkek arıyorum” kıvamına geliyorsunuz... O an iç sesim “E seni taşıyacak erkek Seyid Onbaşı’ydı, o da rahmetli oldu” diye error vermeye başlıyor. Ya da iki kelimeyi bir araya getiremiyorsunuz ama karşı taraf sizi “ayaklı kütüphane” ilân etmiş gibi... İyi hoş da; insan sahip olduğu eksilerini, artılarını, donanımını, çapını, özetle kendini bilmez mi hiç? Bir iki tatlı söze aldanıp, ayakları yerden kesilenler, bulutların üzerinde gezenler; yalnız kaldıklarında aynı hızla yere çakılacağını hesap edemiyor mu mesela?

Her saat “Şâhânesin, efsanesin” mesajları alan bünyede “Ankara’nın bağları” halay çekerken; işin içine ayrılık girince; ibre birden Müslüm Baba’nın “Ben insan değil miyim?” şarkısına dönmüyor mu? El ele dinlenen o aşk şarkıları, mülteci anılara gidiş-dönüş bileti olmuyor mu? O yüzden oldum olası iltifatla beslenmekten korkan biri olmuşumdur; çünkü ne olduğumu ya da ne olmadığımı gayet iyi biliyorumdur. Eksiklerimle, defolarımla yani her halimle barışıksam; kimseyle bir derdim olmaz diye düşünürüm. Üstelik kendimle dalga geçmeye de bayılırım.

Çünkü kendiyle dalga geçebilen şakacı insanların; rahat görüntülerinin altında komplekssiz, samimi, pozitif, pek çok şeyi aşmış olgun bir karakter yapıları olduğuna inanırım... Hatta böyle insanlar; iltifat eder gibi davranıp kendilerine laf sokuşturmayı marifet sanan art niyetli kişilere bile gülüp geçecek özgüvene sahiptir. Mesela en sıradan görüntünüzle markete giderken yolda karşılaştığınız bir arkadaşınızın (!)  size “Aaaa hasta mısın, çok solgun gördüm seni, aman dikkat et kendine” demesinin; esasen, “Makyajsız bir şeye benzemiyorsun, çok çirkinsin” demek olduğunu şıp diye anlar... Kızmak mı, asla; tam tersine tatlı bir gülümseyle yanıt verir karşısındaki kişiye kendiyle barışık insan... Çünkü gelen için Roma’yı; giden için kına yakmayı bırakmanın olgunluğuna ulaşan insan; gerçekle örtüşmeyen sahte iltifatların, abartılı yalanların esiri olmaz.

Olsa olsa; samimiyetinden emin olduğu yüreklerde yer edinmenin asilliğine, kıymetine, gücüne inanır... 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.