deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Pazar tezgâhı…

Her semtte süpermarketlerin, devasa alışveriş merkezlerinin olduğu aşikâr elbette… Peki sizi şimdi biraz daha eskilere götürsem, anılarımızı yoklasak nasıl olur? Çocukken illâ ki annemizin ya da aile büyüklerinden birinin elinden tutup pazara gitmişliğimiz vardır… “Gel abla geeel!” nidaları eşliğinde tezgâhların ortasından geçerken, bir yandan da çaktırmadan fiyatları inceleyip “Dönüşte alırız” cümlesinin klişe olduğu günlerden söz ediyorum… Eğer söz konusu şey, farklı bir satıcıdan alındıysa; tanıdık tezgâhtarla göz göze gelindiğinde; bizimkilerin, Raskolnikov’a rakip olan suçluluk duygusundan hiç bahsetmek istemiyorum bile! Şimdi pek kalmadı böyle ince hisler biliyorum ama yine de seviyorum ben “pazara gitme” ritüelini… Bugün de gittim ve şimdi iç sesimin sesini sonuna kadar açıyorum izninizle…   İlk önce elmalara ilişiyor gözüm… Elmanın, stres radikallerine karşı hücre yapısını koruyarak, alzheimer olma riskini azalttığını anımsıyorum… Tam da o an fırlama ruh halim fısıldıyor usulca; “Bir an önce unutmak istediğimiz şeyler varsa, elmayı da fazla abartmadan yemek lâzım!” diye…   Az ilerde istiflenmiş havuçların önünden geçiyorum… Doğal A vitamini olduğunu, görme gücünü artırdığını hepimiz biliyoruz malum… “İnsanların gerçek yüzlerini görmem konusunda da belki bir faydası olur” uyanıklığıyla fazla fazla alıyorum… İşe yarar mı ne dersiniz?   Sıra geliyor ıspanağa… Pıhtılaşmayı engellediği için kalp hastalıklarına karşı koruyucu özelliği olduğunu duymuşsunuzdur. Peki ya “Kalp kırıklıkları” n’olucak, o konuda da etkili midir acaba?” diye sorasım var ama “Deli midir nedir!” derler diye çekiniyorum… Şşşşttt çaktırmayın lütfen olur mu!..   Bir Çengelköy’lü olarak salatalık tezgâhının önünde alıyorum soluğu… Belki duymuşsunuzdur; bir salatalığın yüzde 96’sı sudan oluşuyor… “İçimiz yandığında iyi gelir belki” mottosuyla bolca alıyorum… Yok yok tuzu hiç karıştırmayın şimdi; aman “yara”lara falan denk gelip sızlatır mazallah…   İthal muzun cazibesine kapılıyorum bir an… Sayısız faydalarından biri de cilt lekelerini gidermesiymiş; yeni öğrendim ben de; ama “alındaki kara leke”ler için de etkili midir onu bilmiyorum ve “Aman Pınar, sen iyi niyetle ikram edersin ama karşı taraf kabuğuyla ayağını kaydırıverir boşver alma!” diyorum içimden…   Çok geçmeden soğanların önünde buluyorum kendimi… Her halinden atanamamış bir edebiyat öğretmeni olduğu anlaşılan tezgâhtarın; “Kg 3 TL” kartına yazdığı “Bir kadını ağlattıktan sonra kendini ateşe atan tek varlık soğandır” saptamasıyla adeta üniversitedeki felsefeye giriş derslerine ışınlanıyorum…   Hemen yan tezgâha geçiyorum ve “doğal antibiyotik” diye bildiğimiz bir nimete takılıyor gözüm… “Her derde deva olan sarımsak mıydı, sarılmak mıydı?” diye mırıldanıyorum… Her ne kadar “sarılmanın” iyileştirici etkisine inansam da “Mümkünse bu ikisi bir arada olmasın!” demeyi de ihmal etmiyorum…   Hayattaki tüm hastalıkların temelinde “üzülmek” ve “üşütmek” olduğunu savunduğum için çorap tezgâhını da es geçmiyorum elbette… “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin” tezine sığınarak yeni çoraplar da alıyorum… “Başımıza çorap örenler”in art niyetlerine inat!..   Pazarın olmazsa olmazı çamaşır tezgâhında yine hiç değişmeyen o manzarayı seyrediyorum çaktırmadan… Tezgâhtaki sütyenleri kendi üzerine tutup; erkek satıcıya “Evlâdım bu bana olur mu?” diyen 70’lik teyzenin rahatlığı ile “Yok ablacım o küçük, dur; bir büyüğünü vereyim sana” diyen tezgâhtarın pervasız sohbetine kızarmış yanaklarımla gülümseyip geçiyorum…   … ve eve dönüş yolunda bir kez daha anlıyorum ki; aslında hayatın kendisi kocaman bir pazar tezgâhıymış… Bazen eğlenceli ve kazançlı; bazen arkamızdan dönen “tezgâh”lardan habersiz zarar ziyanla dolu… Hayat; bazen iyilerin ön saflara dizilip, çürüklerin arka tarafı işgal ettiği “pazar tezgâhı”nı andıran iki yüzlü insanlar gibi; bazen de “Tühhh! Keşke daha çok alsaymışım!” dedirtecek kadar lezzetli ve doyumsuz… Yani ben diyorum ki; havucun da çorabın da ama en çok insanın “kaliteli”sine denk gelin inşallah… O’na epey hasret kaldık çünkü!..
Ekleme Tarihi: 31 Ekim 2021 - Pazar

Pazar tezgâhı…

Her semtte süpermarketlerin, devasa alışveriş merkezlerinin olduğu aşikâr elbette… Peki sizi şimdi biraz daha eskilere götürsem, anılarımızı yoklasak nasıl olur? Çocukken illâ ki annemizin ya da aile büyüklerinden birinin elinden tutup pazara gitmişliğimiz vardır… “Gel abla geeel!” nidaları eşliğinde tezgâhların ortasından geçerken, bir yandan da çaktırmadan fiyatları inceleyip “Dönüşte alırız” cümlesinin klişe olduğu günlerden söz ediyorum… Eğer söz konusu şey, farklı bir satıcıdan alındıysa; tanıdık tezgâhtarla göz göze gelindiğinde; bizimkilerin, Raskolnikov’a rakip olan suçluluk duygusundan hiç bahsetmek istemiyorum bile! Şimdi pek kalmadı böyle ince hisler biliyorum ama yine de seviyorum ben “pazara gitme” ritüelini… Bugün de gittim ve şimdi iç sesimin sesini sonuna kadar açıyorum izninizle…

 

İlk önce elmalara ilişiyor gözüm… Elmanın, stres radikallerine karşı hücre yapısını koruyarak, alzheimer olma riskini azalttığını anımsıyorum… Tam da o an fırlama ruh halim fısıldıyor usulca; “Bir an önce unutmak istediğimiz şeyler varsa, elmayı da fazla abartmadan yemek lâzım!” diye…

 

Az ilerde istiflenmiş havuçların önünden geçiyorum… Doğal A vitamini olduğunu, görme gücünü artırdığını hepimiz biliyoruz malum… “İnsanların gerçek yüzlerini görmem konusunda da belki bir faydası olur” uyanıklığıyla fazla fazla alıyorum… İşe yarar mı ne dersiniz?

 

Sıra geliyor ıspanağa… Pıhtılaşmayı engellediği için kalp hastalıklarına karşı koruyucu özelliği olduğunu duymuşsunuzdur. Peki ya “Kalp kırıklıkları” n’olucak, o konuda da etkili midir acaba?” diye sorasım var ama “Deli midir nedir!” derler diye çekiniyorum… Şşşşttt çaktırmayın lütfen olur mu!..

 

Bir Çengelköy’lü olarak salatalık tezgâhının önünde alıyorum soluğu… Belki duymuşsunuzdur; bir salatalığın yüzde 96’sı sudan oluşuyor… “İçimiz yandığında iyi gelir belki” mottosuyla bolca alıyorum… Yok yok tuzu hiç karıştırmayın şimdi; aman “yara”lara falan denk gelip sızlatır mazallah…

 

İthal muzun cazibesine kapılıyorum bir an… Sayısız faydalarından biri de cilt lekelerini gidermesiymiş; yeni öğrendim ben de; ama “alındaki kara leke”ler için de etkili midir onu bilmiyorum ve “Aman Pınar, sen iyi niyetle ikram edersin ama karşı taraf kabuğuyla ayağını kaydırıverir boşver alma!” diyorum içimden…

 

Çok geçmeden soğanların önünde buluyorum kendimi… Her halinden atanamamış bir edebiyat öğretmeni olduğu anlaşılan tezgâhtarın; “Kg 3 TL” kartına yazdığı “Bir kadını ağlattıktan sonra kendini ateşe atan tek varlık soğandır” saptamasıyla adeta üniversitedeki felsefeye giriş derslerine ışınlanıyorum…

 

Hemen yan tezgâha geçiyorum ve “doğal antibiyotik” diye bildiğimiz bir nimete takılıyor gözüm… “Her derde deva olan sarımsak mıydı, sarılmak mıydı?” diye mırıldanıyorum… Her ne kadar “sarılmanın” iyileştirici etkisine inansam da “Mümkünse bu ikisi bir arada olmasın!” demeyi de ihmal etmiyorum…

 

Hayattaki tüm hastalıkların temelinde “üzülmek” ve “üşütmek” olduğunu savunduğum için çorap tezgâhını da es geçmiyorum elbette… “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin” tezine sığınarak yeni çoraplar da alıyorum… “Başımıza çorap örenler”in art niyetlerine inat!..

 

Pazarın olmazsa olmazı çamaşır tezgâhında yine hiç değişmeyen o manzarayı seyrediyorum çaktırmadan… Tezgâhtaki sütyenleri kendi üzerine tutup; erkek satıcıya “Evlâdım bu bana olur mu?” diyen 70’lik teyzenin rahatlığı ile “Yok ablacım o küçük, dur; bir büyüğünü vereyim sana” diyen tezgâhtarın pervasız sohbetine kızarmış yanaklarımla gülümseyip geçiyorum…

 

… ve eve dönüş yolunda bir kez daha anlıyorum ki; aslında hayatın kendisi kocaman bir pazar tezgâhıymış… Bazen eğlenceli ve kazançlı; bazen arkamızdan dönen “tezgâh”lardan habersiz zarar ziyanla dolu… Hayat; bazen iyilerin ön saflara dizilip, çürüklerin arka tarafı işgal ettiği “pazar tezgâhı”nı andıran iki yüzlü insanlar gibi; bazen de “Tühhh! Keşke daha çok alsaymışım!” dedirtecek kadar lezzetli ve doyumsuz… Yani ben diyorum ki; havucun da çorabın da ama en çok insanın “kaliteli”sine denk gelin inşallah… O’na epey hasret kaldık çünkü!..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.