deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Sena Berktaş
Köşe Yazarı
Sena Berktaş
 

MÜŞTERİLER RAHATSIZ OLUYOR

İngiltere’deki okulum ara tatile girmişti. Bu vesileyle İstanbul’a, ailemin yanına gelmiştim. Türkiye’deki kısıtlı zamanımda ne kadar işimi halletsem kardı benim için. Sağlık asla ertelenmeye gelmezdi, önce sağlık işlerini halletmeliydim. Öğlen saatlerinde doktor randevuma gitmek üzere kendi aracımla yola çıkmıştım. Evden uzaklaşalı henüz birkaç dakika olmuştu ki AVM’nin önünde elinde küçük bir kedi taşıyan, üzerinde yemek önlüğü olan birini gördüm. Meselenin ne olduğunu anlamıştım. Olayın ne olduğunu anlamış olsam da sanıyorum gerçekliğini kabullenmem için kısa da olsa bir zaman gerekti ki geri dönmeye karar verdiğimde biraz ilerlemiş bulundum. Kavşaktan geri döndüm ve o kişinin yanında durdum. ‘Beyefendi, kediyi nereye götürüyorsunuz?’ diye sordum. ‘Şuraya ileriye bir yere bırakacağım’, dedi eliyle 200-300 metre uzaklıktaki yol kenarını işaret ederek. Neden?, diye sordum. Müşterileri rahatsız ediyor, diye yanıt verdi. Anladım, dedim. Kolay olmuştu anlamam, daha önce pek çok benzer senaryo ile karşılaşmıştım: Bir tarafta dışarı yayılan yemek kokularının cazibesiyle restoranların etrafında bulunan, tek istedikleri karınlarını doyurmak olan hayvancıklar. Bir tarafta korkutucu beden dillerinin yanında kendi dilleriyle de zalimliklerini kışşştt - pissstt sesleriyle pekiştirip hayvanları kovan karnı tok sırtı pek görevliler ile bir yandan içeceğini yudumlayıp diğer yandan henüz masaya gelen sıcacık siparişlerini afiyetle yiyen duyarsız müşteriler. Herkes tok bir hayvanlar aç. Yolda karşıma çıkan restoran görevlisine ‘Yazık değil mi, minicik hayvan ne yer, ne içer, ölür gider’ demeye gerçekten vaktim yoktu. Anladım, peki, siz bana verin kediyi, ben alayım götüreyim, dedim. Valla iyi olur, dedi. Aldım arabaya yavruyu eve geri döndüm. Dönerken yolda kız kardeşimi aradım: ‘Bir yavru kedi getiriyorum, asansöre koyacağım, içeri alırsın hemen. Karnını doyur, bir de tasma takıver’, dedim. Kendi acelem sesime de yansımıştı. Kediye yaşadığımız sitede, evimizin önünde bakacaktık. Sahipsiz sanmasınlar diye kapımızın önündeki kedi yuvasına yerleştirmeden önce tasmasının olmasını özellikle tembihlemiştim. Doktor randevuma geç kalmış olsam da içimde kediyi kurtarmış olmanın sonsuz huzuru vardı içimde. Nasılsa şifayı veren Allah yetişirsem yetişirim; yetişemezsem olsun diyerek hastaneye doğru yola devam ettim (Gittiğim hastanede doktorun sistemi dakik işliyor, hasta geç kaldığında diğer hastaları bekletmemek adına ek süre tanınmıyor, hasta kendi süresinden kullanmış oluyor. Eğer fazlaca geç kalınmışsa zaten muayene olmanın bir anlamı kalmıyor). Hastanenin otoparkı 100 metre kadar ileride olduğundan arabayı vale görevlisine verdim. Koştur koştur hastaneden içeri girdim, yukarı kata çıktım. Asistanı ‘Sena Hanım, girişiniz yapılmamış’ dedi. Ay geç kalında aşağıda oyalanmayım, ödemeyi çıkışta yaparım dedim.’ Diye yanıt verdim. Endişe etmenize gerek yok, doktor bey bugün erken çıkacak, siz bugünün son hastasısınız yani, girişinizi yapıp gelebilirsiniz, dedi asistan hanım. Doktor beyin benden sonra hastası olmadığı için beni detaylı şekilde muayene etti. Bundan sonraki süreçte nelere dikkat etmem konusunda detaylı bilgi verdi. Doktor beyin odasından çıkıp saatime baktığımda bana muayene süresine ek olarak fazladan zaman ayırdığını fark ettim. Doktordaki işimi hallettiğime göre bir önceki olaya gönül rahatlığıyla öfkelenebilirim artık. ‘Müşterileri rahatsız ediyor’ ne demek? Yavru bu yahu, yavru! Bir kedi ne ister? Yemek ister, su ister, bir de sevilmek ister. Karnı toksa sırtı pekse bu hayvanlar daha ne ister? Biraz sevgi, biraz ilgi ister. Eğer bu hayvanın karnı açsa muhtemelen müşterilerin yanına gidiyorduk yemek istemek için. Onları aç karnını doyurmak için ‘rahatsız ediyordur’.  Restoran sahibi veya çalışanları karnını doyurdularsa müşterilerden arta kalan yiyeceklerle, bu sefer de sevilmek için ‘müşterileri rahatsız ediyordur’. Sonuçta her iki seçenekte müşterilerin rahatsız olduğuna kanaat getiren restoran çalışanları çareyi kediyi ‘ne şekilde olursa olsun’ ortamdan uzaklaştırmakta bulmuşlar. İçlerinden birini kedinin akıbetini düşünmeksizin ortamdan uzaklaştırması için görevlendirmişler. Müşteri ne için oradadır? Rızkımıza vesile olmak için. Bizler çalışarak para kazanırız ve bu şekilde yaşamımızı idame ettiririz. Peki rızkı veren kimdir? Gerçekte rızkı veren bizi yaratan, gözeten, yaşam döngüsünün içine yerleştirendir. O kedi acımasızca temelde ‘rızık kaygısı’ için acımasızca ölüme terk edildiğinde rızkı veren ne der bu duruma? O kısmını rızkı veren daha iyi bilir. Müşteri sayısı azalır mı, görünüşte müşteri sayısı azalmaz da gelen kazanç bozulan makinelere mi gider, yoksa görüşüşte her şey güllük gülistanlık devam eder de bir şeyler ahirete mi kalır? O konuda en uygun olanı elbette her şeyi gören, gözeten yaratıcımız bilir. Ancak emin olduğum bir nokta var ki, hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Konuşamayan, kendini ifade etme yetisi olmayıp kendini savunamayan canlıların hesabının ödeneceği bir zaman mutlaka gelecektir.
Ekleme Tarihi: 12 Mart 2022 - Cumartesi

MÜŞTERİLER RAHATSIZ OLUYOR

İngiltere’deki okulum ara tatile girmişti. Bu vesileyle İstanbul’a, ailemin yanına gelmiştim. Türkiye’deki kısıtlı zamanımda ne kadar işimi halletsem kardı benim için. Sağlık asla ertelenmeye gelmezdi, önce sağlık işlerini halletmeliydim. Öğlen saatlerinde doktor randevuma gitmek üzere kendi aracımla yola çıkmıştım. Evden uzaklaşalı henüz birkaç dakika olmuştu ki AVM’nin önünde elinde küçük bir kedi taşıyan, üzerinde yemek önlüğü olan birini gördüm. Meselenin ne olduğunu anlamıştım. Olayın ne olduğunu anlamış olsam da sanıyorum gerçekliğini kabullenmem için kısa da olsa bir zaman gerekti ki geri dönmeye karar verdiğimde biraz ilerlemiş bulundum. Kavşaktan geri döndüm ve o kişinin yanında durdum. ‘Beyefendi, kediyi nereye götürüyorsunuz?’ diye sordum. ‘Şuraya ileriye bir yere bırakacağım’, dedi eliyle 200-300 metre uzaklıktaki yol kenarını işaret ederek. Neden?, diye sordum. Müşterileri rahatsız ediyor, diye yanıt verdi. Anladım, dedim. Kolay olmuştu anlamam, daha önce pek çok benzer senaryo ile karşılaşmıştım:

Bir tarafta dışarı yayılan yemek kokularının cazibesiyle restoranların etrafında bulunan, tek istedikleri karınlarını doyurmak olan hayvancıklar. Bir tarafta korkutucu beden dillerinin yanında kendi dilleriyle de zalimliklerini kışşştt - pissstt sesleriyle pekiştirip hayvanları kovan karnı tok sırtı pek görevliler ile bir yandan içeceğini yudumlayıp diğer yandan henüz masaya gelen sıcacık siparişlerini afiyetle yiyen duyarsız müşteriler. Herkes tok bir hayvanlar aç.

Yolda karşıma çıkan restoran görevlisine ‘Yazık değil mi, minicik hayvan ne yer, ne içer, ölür gider’ demeye gerçekten vaktim yoktu. Anladım, peki, siz bana verin kediyi, ben alayım götüreyim, dedim. Valla iyi olur, dedi. Aldım arabaya yavruyu eve geri döndüm. Dönerken yolda kız kardeşimi aradım: ‘Bir yavru kedi getiriyorum, asansöre koyacağım, içeri alırsın hemen. Karnını doyur, bir de tasma takıver’, dedim. Kendi acelem sesime de yansımıştı. Kediye yaşadığımız sitede, evimizin önünde bakacaktık. Sahipsiz sanmasınlar diye kapımızın önündeki kedi yuvasına yerleştirmeden önce tasmasının olmasını özellikle tembihlemiştim.

Doktor randevuma geç kalmış olsam da içimde kediyi kurtarmış olmanın sonsuz huzuru vardı içimde. Nasılsa şifayı veren Allah yetişirsem yetişirim; yetişemezsem olsun diyerek hastaneye doğru yola devam ettim (Gittiğim hastanede doktorun sistemi dakik işliyor, hasta geç kaldığında diğer hastaları bekletmemek adına ek süre tanınmıyor, hasta kendi süresinden kullanmış oluyor. Eğer fazlaca geç kalınmışsa zaten muayene olmanın bir anlamı kalmıyor).

Hastanenin otoparkı 100 metre kadar ileride olduğundan arabayı vale görevlisine verdim. Koştur koştur hastaneden içeri girdim, yukarı kata çıktım. Asistanı ‘Sena Hanım, girişiniz yapılmamış’ dedi. Ay geç kalında aşağıda oyalanmayım, ödemeyi çıkışta yaparım dedim.’ Diye yanıt verdim. Endişe etmenize gerek yok, doktor bey bugün erken çıkacak, siz bugünün son hastasısınız yani, girişinizi yapıp gelebilirsiniz, dedi asistan hanım. Doktor beyin benden sonra hastası olmadığı için beni detaylı şekilde muayene etti. Bundan sonraki süreçte nelere dikkat etmem konusunda detaylı bilgi verdi. Doktor beyin odasından çıkıp saatime baktığımda bana muayene süresine ek olarak fazladan zaman ayırdığını fark ettim.

Doktordaki işimi hallettiğime göre bir önceki olaya gönül rahatlığıyla öfkelenebilirim artık. ‘Müşterileri rahatsız ediyor’ ne demek? Yavru bu yahu, yavru! Bir kedi ne ister? Yemek ister, su ister, bir de sevilmek ister. Karnı toksa sırtı pekse bu hayvanlar daha ne ister? Biraz sevgi, biraz ilgi ister. Eğer bu hayvanın karnı açsa muhtemelen müşterilerin yanına gidiyorduk yemek istemek için. Onları aç karnını doyurmak için ‘rahatsız ediyordur’.  Restoran sahibi veya çalışanları karnını doyurdularsa müşterilerden arta kalan yiyeceklerle, bu sefer de sevilmek için ‘müşterileri rahatsız ediyordur’. Sonuçta her iki seçenekte müşterilerin rahatsız olduğuna kanaat getiren restoran çalışanları çareyi kediyi ‘ne şekilde olursa olsun’ ortamdan uzaklaştırmakta bulmuşlar. İçlerinden birini kedinin akıbetini düşünmeksizin ortamdan uzaklaştırması için görevlendirmişler.

Müşteri ne için oradadır? Rızkımıza vesile olmak için. Bizler çalışarak para kazanırız ve bu şekilde yaşamımızı idame ettiririz. Peki rızkı veren kimdir? Gerçekte rızkı veren bizi yaratan, gözeten, yaşam döngüsünün içine yerleştirendir. O kedi acımasızca temelde ‘rızık kaygısı’ için acımasızca ölüme terk edildiğinde rızkı veren ne der bu duruma? O kısmını rızkı veren daha iyi bilir. Müşteri sayısı azalır mı, görünüşte müşteri sayısı azalmaz da gelen kazanç bozulan makinelere mi gider, yoksa görüşüşte her şey güllük gülistanlık devam eder de bir şeyler ahirete mi kalır? O konuda en uygun olanı elbette her şeyi gören, gözeten yaratıcımız bilir. Ancak emin olduğum bir nokta var ki, hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Konuşamayan, kendini ifade etme yetisi olmayıp kendini savunamayan canlıların hesabının ödeneceği bir zaman mutlaka gelecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.