deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

“Sen büyüyünce ne olacaksın bakalım?”

İstisnasız hepimizin çocukken maruz kaldığı bir soruyla karşınızdayım bu hafta… “Sen büyüyünce ne olacaksın b’akim?” sorusuna küçükken hepimiz türlü türlü yanıtlar verdik; büyüdük, kimimiz istikrarlıydı ve çocukluk hayalini gerçekleştirdi… Kimimiz ne cevap verdiğini bile unuttu ama büyüyünce aynı soruyu, önüne gelen her miniğe sormayı da ihmal etmedi… O hâlde küçücük yüreğimizle saydığımız meslek dallarına bir de şimdiki aklımızla göz atalım olur mu?.. Buyrunuz o hâlde… Meselâ “asker” olmak isteyen minikler vardı… “Söyle bakalım, ne olacaksın sen büyüyünce?” sorusuna yanıt verirken kendini üniformalı bir subay zannedip hazırola geçen o hevesli arkadaşların çoğu şimdi “bedelli askerlik” yapıyor iyi mi!.. Annelerimizin kıyamadığı için çöpe atmak yerine; geri dönüşüme kazandırdığı dondurma kabının kapağını açınca; yaprak sarmasıyla karşılaşmış gibi bir şaşkınlık hissiyle baş başayım şu an…    Benim gibi kıpır kıpır cıvıl cıvıl kız çocuklarının hareketli müziklere kapıldığı yıllarda “dansçı” olmak isteyenler de çoktu… Hepimizin “Lambada” ya da “Aboneyim abone” hâlleri olmuştur illâki… Çok şükür 90’lı yıllarda iki gerdan kırıp, el şaklatıp hevesimizi almışız… Lâkin şimdi bırakın dansı; en ufak bir fikri savunurken bile “Doğru söyle, kıvırma dansöz gibi!” türünden cümleler ayyuka çıkmış vaziyette…   En bilmiş haliyle “Doktor olacağım” diyen azimliler de vardı elbette… Çocuk aklı işte kardiyolog olunca sanıyor ki “kırık kalpleri de onaracağım…” Ama kalp boşluk kabul etmez ki; dünya sızıverir ordan… Yani büyüyünce mevzunun hiç de öyle olmadığını anlıyor insan elbette ama kendini tıbba ve bilime adayanlara saygımız sonsuz elbette… Önceden insanlar; bir doktorun odasına girerken yaşça büyük olsalar dahi; karşısındaki hekime saygı ve hürmet duygusuyla hareket ederdi… Şimdi nezaketin yerini; tekme tokat aldı maalesef… Şimdi bu şartlarda gel de yıllarca gece gündüz tıp oku, kendini insanlığa, bilime ada!..    Mahalledeki dozeri, kepçe operatörünü izleyen büyükleri örnek alan minik Ahmet’leri, Mehmet’leri anımsadım bir an… Bacak kadar boyumuzla; o hafriyat araçlarını izlemek oyun gibi gelirdi hepimize… Şimdi hayatımızda o kadar çok enkaz var ki; hepimiz kendi hayatlarımızın buldozeri, kepçesi, damperli kamyonu, çekicisi olduk zaten… Yıkılmak binalara özgü bir şey değil ki; ben bir sözle yıkılan ne insanlar gördüm… O halde hepimize her türlü sarsıntıya karşı; dimdik ayakta durabilme gücü dilemeden geçemeyeceğim…    Bir de deneylere meraklı olanlarımız vardı; hani kimya derslerinde insanlığa yeni buluşlar kazandırmak umuduyla mucit triplerine girenlerimiz yani… Kimileri diplomalı ve başarılı birer kimyager oldu; kimleri de içlerinde ukde kalan mesleki arzularını; sahte içki, sahte kolonya, sahte dezenfektan kulvarında tatmin etmeye çalışıyor şu günlerde ne yazık ki… Çok tehlikeli çok!..   Enteresan mesleklerden olan “hayvanat bahçesi bakıcıları”nı da es geçmemek lazım… “Kaplan”ından “Çita”sına; “Papağan”ından “Su aygırı”na kadar envai çeşit canlının bakımı hiç de kolay olmamalı diye düşünüyorum… Sonra bir an iç sesim mırıldanıyor; “Amaaannn o da ne ki! Bu gözler; sabah akşam “geyik muhabbeti” yapan, kötü olaylara karşı her zaman “3 maymunu oynayan” , ulu orta gezen ne zehirli sinsi sürüngenler gördü” diye…    Bir de nakliye-taşımacılık sektörü var mesela… Benim içimi en çok acıtan şey; yaşı ileri olmasına rağmen, 3 kuruş helâl para için hamallık yapan yaşlılarla göz göze gelmektir… “Sırtımızdan geçinenlerin (!)” ayyuka çıktığı şu devirde; onların yükü her defasında daha da ağır gelir benim vicdanıma…   “Peki Pınar seni her defasında şaşırtan bir meslek dalı var mı?” diye sorarsanız; var efenim var, olmaz mı… Sihirbazlar var meselâ; yok yok; öyle şapkadan tavşan çıktı, aman kuş nereye gitti türünden olanları kastetmiyorum tabii ki… Beni en çok şaşırtanlar; yanar döner tavırlarıyla, çevirdiği dolaplarla, yaptığı üçkağıtlarla, attığı kazıklarla, iyi niyeti suistimalleriyle; karşısındaki “insanı” önce yok edip; sonra da “Aaaa nereye kayboldun, hiç görünmüyorsun!” diyen illüzyonistlerdir efenim… Aman aman evlerden uzak!..
Ekleme Tarihi: 23 Ocak 2022 - Pazar

“Sen büyüyünce ne olacaksın bakalım?”

İstisnasız hepimizin çocukken maruz kaldığı bir soruyla karşınızdayım bu hafta… “Sen büyüyünce ne olacaksın b’akim?” sorusuna küçükken hepimiz türlü türlü yanıtlar verdik; büyüdük, kimimiz istikrarlıydı ve çocukluk hayalini gerçekleştirdi… Kimimiz ne cevap verdiğini bile unuttu ama büyüyünce aynı soruyu, önüne gelen her miniğe sormayı da ihmal etmedi… O hâlde küçücük yüreğimizle saydığımız meslek dallarına bir de şimdiki aklımızla göz atalım olur mu?.. Buyrunuz o hâlde…

Meselâ “asker” olmak isteyen minikler vardı… “Söyle bakalım, ne olacaksın sen büyüyünce?” sorusuna yanıt verirken kendini üniformalı bir subay zannedip hazırola geçen o hevesli arkadaşların çoğu şimdi “bedelli askerlik” yapıyor iyi mi!.. Annelerimizin kıyamadığı için çöpe atmak yerine; geri dönüşüme kazandırdığı dondurma kabının kapağını açınca; yaprak sarmasıyla karşılaşmış gibi bir şaşkınlık hissiyle baş başayım şu an… 

 

Benim gibi kıpır kıpır cıvıl cıvıl kız çocuklarının hareketli müziklere kapıldığı yıllarda “dansçı” olmak isteyenler de çoktu… Hepimizin “Lambada” ya da “Aboneyim abone” hâlleri olmuştur illâki… Çok şükür 90’lı yıllarda iki gerdan kırıp, el şaklatıp hevesimizi almışız… Lâkin şimdi bırakın dansı; en ufak bir fikri savunurken bile “Doğru söyle, kıvırma dansöz gibi!” türünden cümleler ayyuka çıkmış vaziyette…

 

En bilmiş haliyle “Doktor olacağım” diyen azimliler de vardı elbette… Çocuk aklı işte kardiyolog olunca sanıyor ki “kırık kalpleri de onaracağım…” Ama kalp boşluk kabul etmez ki; dünya sızıverir ordan… Yani büyüyünce mevzunun hiç de öyle olmadığını anlıyor insan elbette ama kendini tıbba ve bilime adayanlara saygımız sonsuz elbette… Önceden insanlar; bir doktorun odasına girerken yaşça büyük olsalar dahi; karşısındaki hekime saygı ve hürmet duygusuyla hareket ederdi… Şimdi nezaketin yerini; tekme tokat aldı maalesef… Şimdi bu şartlarda gel de yıllarca gece gündüz tıp oku, kendini insanlığa, bilime ada!.. 

 

Mahalledeki dozeri, kepçe operatörünü izleyen büyükleri örnek alan minik Ahmet’leri, Mehmet’leri anımsadım bir an… Bacak kadar boyumuzla; o hafriyat araçlarını izlemek oyun gibi gelirdi hepimize… Şimdi hayatımızda o kadar çok enkaz var ki; hepimiz kendi hayatlarımızın buldozeri, kepçesi, damperli kamyonu, çekicisi olduk zaten… Yıkılmak binalara özgü bir şey değil ki; ben bir sözle yıkılan ne insanlar gördüm… O halde hepimize her türlü sarsıntıya karşı; dimdik ayakta durabilme gücü dilemeden geçemeyeceğim… 

 

Bir de deneylere meraklı olanlarımız vardı; hani kimya derslerinde insanlığa yeni buluşlar kazandırmak umuduyla mucit triplerine girenlerimiz yani… Kimileri diplomalı ve başarılı birer kimyager oldu; kimleri de içlerinde ukde kalan mesleki arzularını; sahte içki, sahte kolonya, sahte dezenfektan kulvarında tatmin etmeye çalışıyor şu günlerde ne yazık ki… Çok tehlikeli çok!..

 

Enteresan mesleklerden olan “hayvanat bahçesi bakıcıları”nı da es geçmemek lazım… “Kaplan”ından “Çita”sına; “Papağan”ından “Su aygırı”na kadar envai çeşit canlının bakımı hiç de kolay olmamalı diye düşünüyorum… Sonra bir an iç sesim mırıldanıyor; “Amaaannn o da ne ki! Bu gözler; sabah akşam “geyik muhabbeti” yapan, kötü olaylara karşı her zaman “3 maymunu oynayan” , ulu orta gezen ne zehirli sinsi sürüngenler gördü” diye… 

 

Bir de nakliye-taşımacılık sektörü var mesela… Benim içimi en çok acıtan şey; yaşı ileri olmasına rağmen, 3 kuruş helâl para için hamallık yapan yaşlılarla göz göze gelmektir… “Sırtımızdan geçinenlerin (!)” ayyuka çıktığı şu devirde; onların yükü her defasında daha da ağır gelir benim vicdanıma…

 

“Peki Pınar seni her defasında şaşırtan bir meslek dalı var mı?” diye sorarsanız; var efenim var, olmaz mı… Sihirbazlar var meselâ; yok yok; öyle şapkadan tavşan çıktı, aman kuş nereye gitti türünden olanları kastetmiyorum tabii ki… Beni en çok şaşırtanlar; yanar döner tavırlarıyla, çevirdiği dolaplarla, yaptığı üçkağıtlarla, attığı kazıklarla, iyi niyeti suistimalleriyle; karşısındaki “insanı” önce yok edip; sonra da “Aaaa nereye kayboldun, hiç görünmüyorsun!” diyen illüzyonistlerdir efenim… Aman aman evlerden uzak!..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.