deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Kemal Aydın
Köşe Yazarı
Kemal Aydın
 

Hangi insan?

Küresel ısınma, Pandemi, ekonomik kriz, işsizlik, iflaslar, artan fiyatlar, hayat pahalılığı, kuraklık, susuzluk, tarım arazilerinde kayıp, gelir dağılımındaki eşitsizlik, vekâlet savaşları, kitlesel göçler, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, adalet ve devlet kurumlarına azalan güven baskısı ve tehdidi altında ailesini korumaya çalışan insan! Tepedeki güçler ve karar vericiler dışında kalan insanların huzur ve güvenliğinin kalmadığı bir dünyada; açlık ve yoksulluğun, şiddet ve cinayetlerin tehdidi altında hayatta kalmaya çalışan insan! Bu kadar sorun yetmezmiş gibi, yüzbinlerce insanı ölüme sürükleyen ve toplumsal yaşamı allak bullak eden pandeminin yarattığı travma ile başa çıkmak zorunda kalan insan! Teknolojik oyuncaklarla uygarlaştığını düşünen ama gerçekte barbarlıktan kurtulamayan; "din, mezhep, renk, ırk, dava" peşinde koşmaya meraklı, bu uğurda hür iradesini kiraya vermiş milyonlarca insan! Farklılıklarıyla övünmeyi marifet sanıp hem farklı hem bir olduğunu göremeyecek kadar gafil, bu gafletiyle hem kendisinin hem dünyanın mezarını kazan da yine aynı insan! Yaşadığı baskı, korku ve kaygılara rağmen, iklim krizinden, hızla ilerleyen teknolojik gelişmelere kadar, neyle uğraşırsanız uğraşın her geçen gün büyüyen sorunları meydana getiren de, çözüm bulması gereken de yine insan! Peki hangi insan? Despot ve totaliter liderlikleri ayakta tutmak için gerçeklikten koparılmış, ideolojik bir müfredat ile yetiştirilen insan mı? Yoksa bilimin rehberliğinde açık fikirli, sorgulayan, araştıran, hür iradesiyle vicdani hükmünü koyabilen, tabiatın bütün varlıklarıyla uyum içerisinde yaşamayı ahlaki zorunluluk olarak gören; eğitimli, bilgili, donanımlı, liyakat sahibi barışçıl insan mı? İnsanlık, uzaya, algoritmalara, yapay zekâya, biyonik insana doğru ilerliyor ama birey olarak insan; uzun süredir “özgürlük”ten çok “teslimiyet”içinde. Bir bakıma, 80’lerde “tarih bitti“ diyen Fukuyama’ yı haklı çıkarmak istercesine, kişisel çıkarlarını korumak adına otoriteye boyun eğmiş durumda… Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Rusya ve Çin’in kapitalizme katılımlarıyla, ideolojik çatışma sona ermiş görünüyor! Fakat ticaret savaşları, jeopolitik sürtüşmeler, vekalet savaşları ve yeni bir düzen arayışı devam ediyor. İnsanlık büyük mücadelelerle elde ettiği; yaşam, güvenlik, sağlık, eğitim, adalet, barınma, çevre gibi sosyal ve siyasal birçok hakkından, küçük bireysel çıkarlar karşılığında vaz geçecek kadar yozlaşmış durumda! “Temsili demokrasi(!)” tiyatrosunda, tüketim toplumunun yarattığı geçici rahatlık ve tatmin duygusu, insanın düşünme ve eyleme geçme kapasitesini sınırlıyor ve kapitalist küresel düzeni kuranlar bunu çok iyi biliyorlar! Küresel Kapitalist sistem virüsüne karşı koruyucu aşı yaptırmadan virüse maruz kalan ülkelerde ortaya çıkan yan etkiler; işsizlik, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, savaş, terör ve göç gibi semptomlar göstererek dünyanın birçok bölgesinde insanların hayatını tahrip ediyor. Hal böyle iken, küresel ısınma konusunda bile yaygın bir karşı koyuştan söz edilemiyor. Bilim insanlarınca hazırlanan ve gerçekçi önlemler alınmazsa, bir felakete doğru gittiğimizi gösteren onlarca bilimsel rapor, kitap ve makale yayınlandığı halde, iklim değişiklikleri konusunda dünyaya “demokrasi” dersi veren gelişmiş ülkelerin kılı bile kıpırdamıyor. Ne mutlu ki gençler ve çocuklar uyanmış durumda! Devlet büyüklerini harekete geçirmeye çalışıyorlar. Fakat kendilerini düzenin bekçileri olarak gören liderlerin bu konudaki tavırları gençleri anlamaktan çok uzakta görünüyor. Bugün anayasa, insan hakları, erkler ayrılığı, hukuk devleti gibi liberal demokrasinin “vezirleri”can çekişiyor. “Halk Egemenliği” denilen demokrasi “illüzyon” gösterisine dönüşmüş bir maskaralıktan başka bir şey değil artık. Ekonomik açıdan, serbest piyasanın serbestliği ancak “küçük esnafa” gücü yetiyor. Küreselleşen kapitalizmin dünya çapında yarattığı emme basma tulumba, kriz zamanlarında bile sayısı artan dolar milyarderlerinin cebini dolduruyor. O halde birey olarak bizler, daha iyi bir dünyanın kendiliğinden gelmeyeceğini, fark etmek, bilmek, anlamak durumundayız. Yeryüzündeki yaşam ve insanlıkla ilgili gelişmelere duyarlı olmalıyız. Barışa, kardeşliğe, birlikte yaşama azmine alan açmak zorundayız. Yeryüzü ve insanlık konularında bilinç geliştirerek birlikte yaşamayı, hem ulusal hem de küresel bir değer olarak; bir hak, bir ilke olarak önüne koyan insanlarla birlikte yeni bir uygarlık inşa etmeyi düşleyebilmeliyiz... Anadolu toprakları üzerinde medeniyetler kurmuş, bir arada yaşama tecrübesine sahip insanlar olarak, ”Millet” kavramını yeniden tarif etmeliyiz. Bu yeni tarifi; farklılıklarımızın milleti güçlü kılacak en kuvvetli birleştirici unsur olduğunu aklımızdan çıkarmadan, 21. Asrın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yapmalıyız. Savaşların toplumlara kan, gözyaşı ve ölümden başka bir şey getirmediğini; “mecbur kalınmadıkça savaş bir cinayettir” diyen, barış yanlısı bir liderin önderliğinde kurulan Cumhuriyetin evlatları olarak çok şanslıyız! Almanlara Hitler’i, İtalyanlara Muussolini’ yi, Sovyetlere Stalin’i nasip eden Tanrı, aynı dönemde bize Atatürk’ü nasip etmiş. Fakat halefi olan liderler, onun vizyonunu anlamakta ve uygulamakta yeteri kadar basiret gösterememişler… Mustafa Kemal, sadece batı emperyalizmine karşı verilen ulusal kurtuluş savaşının lideri değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı verilen savaşın, küresel ölçekte ilk lideridir. Atatürk’ün küresel lider olarak, sadece Avrupa ve Amerika değil, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar uzanan coğrafyada, dolayısıyla dünyanın her bölgesindeki tanınmışlığını; ona verilen değeri, önemi ve etkisini bu coğrafyalara seyahat edenler iyi bilirler. AKP, uzun iktidar süresinde yaptığı büyük yanlışlarla, sürekli bir uçtan diğerine savruldu durdu! Atatürk ideolojisini anlamak, varsa eksiklerini gidererek yoluna devam etmek yerine; inanç temelli yeni bir ideolojik devlet inşa etmeye çalıştı(!) Bu ideoloji ile belirlenen yeni dış politika; önce Irak’ta, daha sonra Suriye de uygulandı ve beş milyon sığınmacıyı ekmeğimize ortak etmek zorunda kalarak, Atatürk’ü yok saymanın neye mal olduğunu acı bir şekilde tecrübe etti! Atatürk, Sovyet Rusya, batı ülkeleri ve diğer dünya devletleri ile ilişkilerinde başarılı bir “denge politikası” izleyerek, hem sahada, hem masada, hem de algıda başarılı olabilmiş bir liderdir. Ulusal Kurtuluş Mücadelesini örgütlerken, TBMM’yi kurmuş, savaş dahil, bütün kararlarını meclis onayına sunarak, hukuk devletinin temelini atmıştır. Bu sayede yapılan vatan savunmasını, emperyalist düşmanlarına bile meşru-müdafaa olarak onaylatmış büyük bir liderdir! Atatürk, gelişmiş dünya ülkelerinden önce “vatandaşlık” kavramı anayasal teminat altına alarak, daha o günlerden “küresel ölçekte bir lider” olacağını gösteren; bir lider, bir devlet adamı, bir vatanseverdir. Dönemin demokrat dünya liderleri, yazarları, şairleri, aydınları da onu saygıyla, önemseyen bir bakışla anlatmışlar ve anmışlardır daima. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, Pragmatist (faydacıl) Felsefe”nin kurucularından ve dünyanın önemli eğitim kuramcılarından John Dewey 1924 yılının başında o dönemin Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Vasıf (Çınar) bey’den bir mektup alır. Vasıf bey mektubunu Atatürk’ün emriyle yazmıştır. Mektubunda Dewey’e, Atatürk’ün kendisini yeni Cumhuriyet’in eğitim reformuna katkı vermek için Türkiye’ye davet ettiğini iletmektedir. Dewey, bu davete şaşırmıştır! Yeni Türkiye’yi ve Atatürk’ü tam olarak tanımamaktadır. Arkadaşlarına danışır, aldığı yanıtsa aynıdır: Atatürk’ten geliyorsa daveti kabul et! Dewey, daveti kabul eder, ülkemize gelir, 19 Temmuz-10 Eylül 1924 arası dönemde ülkemizde kalır. İstanbul, Bursa ve Ankara’da incelemelerde bulunur ve meşhur “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor” unu hazırlar ve Atatürk’e sunar. Atatürk, Dewey ile uzun uzun konuşur, onun fikirlerini dikkatle dinler; Dewey de Atatürk’ün fikirlerinden çok etkilenir. Atatürk ve yeni Türkiye’den çok etkilenen Dewey, 1945 yılında tekrar Türkiye’ye gelir. Hasanoğlan Köy Entitüsü’nü inceler ve çok başarılı bulur. Ülkesine dönüşünde verdiği konferansta şöyle der: “Benim Amerika ve İngiltere için düşlediğim okullar Türkiye’de açılmıştır, tüm dünya Türkiye deneyimini incelemelidir.” Dewey’in raporunda önerdiği, eğitim reformunun güçlü okullarla tüm ülkede, özellikle yoksul ve yoksun yerlerde başlatılması; daha önemlisi, iyi ve kaliteli öğretmen yetiştirmeye ciddi önem verilmesi, ziraattan fen ve kütüphaneciliğe uzanan yelpazede eğitimin kaliteli olarak ülkenin her yerinde yaşama geçirilmesi önerileri hala geçerliliklerini korumaktadırlar. Atatürk’ün Dewey ile başlattığı eğitim reformunu bir başlangıç noktası olarak alıp geliştiremediğimiz için bugün çok sorunlu ve başarısız bir eğitim sistemi sorunu yaşıyoruz. Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra, 1924 yılı başında, Atatürk’ün Dewey’i bilmesi, onu ülkeye davet ettirmesi, ona eğitim üzerine rapor yazdırması, bu konuyla yakından ilgilenmesi, Atatürk’ün ne kadar vizyoner ve dönüştürücü bir lider olduğunu, daha o dönemden küresel ölçekte ve yarını düşleyen bir anlayışa ve felsefeye sahip olduğunu bize göstermektedir. Cumhuriyet'in kuruluşundan hemen sonra gerçekleşen ve yeni Türkiye’nin, “ulusal kalkınmacılığı”nı başlatan, “İzmir İktisat Kongresi” ve ünlü felsefeci Dewey’in yazdığı Türkiye Maarifi Hakkında Raporu; ikisi bir arada, devrimin ruhunu anlatan en önemli çalışmalardır.  Diğer bir değişle, savaş sonrası fakir ve yoksun bir ülkeyi “ekonomi-eğitim ekseni” üzerinden güçlü kılma felsefesi, Atatürk’ün küresel ölçekte bugün bile devam eden önemini ve etkisini korumasının temel nedenlerinden biridir. O sadece, sömürgeciliğe karşı verilen ulusal kurtuluş savaşında başarılı olmuş ilk lider olduğu için değil; siyasal, ekonomik, kültürel ve eğitim alanındaki modernleşmeyi, güvenliğin anahtarı olarak gördüğü için saygın ve değerli bir lider olmuştur. Onun ilkeleri; ulusal, bölgesel ve küresel sorunların çözümünde, önemli kaldıraçlardan biri olarak değerini hala korumaktadır. O halde, yazı başlığımız olan, Hangi İnsan? Sorumuzun cevabını verelim: Atatürk’ü anlayan, değerini bilen, onun problemler karşısında nasıl pozisyon aldığını inceleyen, akılcı, hür ve bağımsız yaşamayı karakter edinmiş barışçıl insan… Esen kalın.
Ekleme Tarihi: 06 Mart 2021 - Cumartesi

Hangi insan?

Küresel ısınma, Pandemi, ekonomik kriz, işsizlik, iflaslar, artan fiyatlar, hayat pahalılığı, kuraklık, susuzluk, tarım arazilerinde kayıp, gelir dağılımındaki eşitsizlik, vekâlet savaşları, kitlesel göçler, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, adalet ve devlet kurumlarına azalan güven baskısı ve tehdidi altında ailesini korumaya çalışan insan!

Tepedeki güçler ve karar vericiler dışında kalan insanların huzur ve güvenliğinin kalmadığı bir dünyada; açlık ve yoksulluğun, şiddet ve cinayetlerin tehdidi altında hayatta kalmaya çalışan insan!

Bu kadar sorun yetmezmiş gibi, yüzbinlerce insanı ölüme sürükleyen ve toplumsal yaşamı allak bullak eden pandeminin yarattığı travma ile başa çıkmak zorunda kalan insan!

Teknolojik oyuncaklarla uygarlaştığını düşünen ama gerçekte barbarlıktan kurtulamayan; "din, mezhep, renk, ırk, dava" peşinde koşmaya meraklı, bu uğurda hür iradesini kiraya vermiş milyonlarca insan!

Farklılıklarıyla övünmeyi marifet sanıp hem farklı hem bir olduğunu göremeyecek kadar gafil, bu gafletiyle hem kendisinin hem dünyanın mezarını kazan da yine aynı insan!

Yaşadığı baskı, korku ve kaygılara rağmen, iklim krizinden, hızla ilerleyen teknolojik gelişmelere kadar, neyle uğraşırsanız uğraşın her geçen gün büyüyen sorunları meydana getiren de, çözüm bulması gereken de yine insan!

Peki hangi insan?

Despot ve totaliter liderlikleri ayakta tutmak için gerçeklikten koparılmış, ideolojik bir müfredat ile yetiştirilen insan mı?

Yoksa bilimin rehberliğinde açık fikirli, sorgulayan, araştıran, hür iradesiyle vicdani hükmünü koyabilen, tabiatın bütün varlıklarıyla uyum içerisinde yaşamayı ahlaki zorunluluk olarak gören; eğitimli, bilgili, donanımlı, liyakat sahibi barışçıl insan mı?

İnsanlık, uzaya, algoritmalara, yapay zekâya, biyonik insana doğru ilerliyor ama birey olarak insan; uzun süredir “özgürlük”ten çok “teslimiyet”içinde. Bir bakıma, 80’lerde “tarih bitti“ diyen Fukuyama’ yı haklı çıkarmak istercesine, kişisel çıkarlarını korumak adına otoriteye boyun eğmiş durumda…

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Rusya ve Çin’in kapitalizme katılımlarıyla, ideolojik çatışma sona ermiş görünüyor! Fakat ticaret savaşları, jeopolitik sürtüşmeler, vekalet savaşları ve yeni bir düzen arayışı devam ediyor.

İnsanlık büyük mücadelelerle elde ettiği; yaşam, güvenlik, sağlık, eğitim, adalet, barınma, çevre gibi sosyal ve siyasal birçok hakkından, küçük bireysel çıkarlar karşılığında vaz geçecek kadar yozlaşmış durumda!

“Temsili demokrasi(!)” tiyatrosunda, tüketim toplumunun yarattığı geçici rahatlık ve tatmin duygusu, insanın düşünme ve eyleme geçme kapasitesini sınırlıyor ve kapitalist küresel düzeni kuranlar bunu çok iyi biliyorlar!

Küresel Kapitalist sistem virüsüne karşı koruyucu aşı yaptırmadan virüse maruz kalan ülkelerde ortaya çıkan yan etkiler; işsizlik, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, savaş, terör ve göç gibi semptomlar göstererek dünyanın birçok bölgesinde insanların hayatını tahrip ediyor.

Hal böyle iken, küresel ısınma konusunda bile yaygın bir karşı koyuştan söz edilemiyor. Bilim insanlarınca hazırlanan ve gerçekçi önlemler alınmazsa, bir felakete doğru gittiğimizi gösteren onlarca bilimsel rapor, kitap ve makale yayınlandığı halde, iklim değişiklikleri konusunda dünyaya “demokrasi” dersi veren gelişmiş ülkelerin kılı bile kıpırdamıyor.

Ne mutlu ki gençler ve çocuklar uyanmış durumda! Devlet büyüklerini harekete geçirmeye çalışıyorlar. Fakat kendilerini düzenin bekçileri olarak gören liderlerin bu konudaki tavırları gençleri anlamaktan çok uzakta görünüyor.

Bugün anayasa, insan hakları, erkler ayrılığı, hukuk devleti gibi liberal demokrasinin “vezirleri”can çekişiyor. “Halk Egemenliği” denilen demokrasi “illüzyon” gösterisine dönüşmüş bir maskaralıktan başka bir şey değil artık.

Ekonomik açıdan, serbest piyasanın serbestliği ancak “küçük esnafa” gücü yetiyor. Küreselleşen kapitalizmin dünya çapında yarattığı emme basma tulumba, kriz zamanlarında bile sayısı artan dolar milyarderlerinin cebini dolduruyor.

O halde birey olarak bizler, daha iyi bir dünyanın kendiliğinden gelmeyeceğini, fark etmek, bilmek, anlamak durumundayız. Yeryüzündeki yaşam ve insanlıkla ilgili gelişmelere duyarlı olmalıyız. Barışa, kardeşliğe, birlikte yaşama azmine alan açmak zorundayız.

Yeryüzü ve insanlık konularında bilinç geliştirerek birlikte yaşamayı, hem ulusal hem de küresel bir değer olarak; bir hak, bir ilke olarak önüne koyan insanlarla birlikte yeni bir uygarlık inşa etmeyi düşleyebilmeliyiz...

Anadolu toprakları üzerinde medeniyetler kurmuş, bir arada yaşama tecrübesine sahip insanlar olarak, ”Millet” kavramını yeniden tarif etmeliyiz. Bu yeni tarifi; farklılıklarımızın milleti güçlü kılacak en kuvvetli birleştirici unsur olduğunu aklımızdan çıkarmadan21. Asrın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yapmalıyız.

Savaşların toplumlara kan, gözyaşı ve ölümden başka bir şey getirmediğini; “mecbur kalınmadıkça savaş bir cinayettir” diyen, barış yanlısı bir liderin önderliğinde kurulan Cumhuriyetin evlatları olarak çok şanslıyız!

Almanlara Hitler’i, İtalyanlara Muussolini’ yi, Sovyetlere Stalin’i nasip eden Tanrı, aynı dönemde bize Atatürk’ü nasip etmiş. Fakat halefi olan liderler, onun vizyonunu anlamakta ve uygulamakta yeteri kadar basiret gösterememişler…

Mustafa Kemal, sadece batı emperyalizmine karşı verilen ulusal kurtuluş savaşının lideri değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı verilen savaşın, küresel ölçekte ilk lideridir.

Atatürk’ün küresel lider olarak, sadece Avrupa ve Amerika değil, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar uzanan coğrafyada, dolayısıyla dünyanın her bölgesindeki tanınmışlığını; ona verilen değeri, önemi ve etkisini bu coğrafyalara seyahat edenler iyi bilirler.

AKP, uzun iktidar süresinde yaptığı büyük yanlışlarla, sürekli bir uçtan diğerine savruldu durdu! Atatürk ideolojisini anlamak, varsa eksiklerini gidererek yoluna devam etmek yerine; inanç temelli yeni bir ideolojik devlet inşa etmeye çalıştı(!)

Bu ideoloji ile belirlenen yeni dış politika; önce Irak’ta, daha sonra Suriye de uygulandı ve beş milyon sığınmacıyı ekmeğimize ortak etmek zorunda kalarak, Atatürk’ü yok saymanın neye mal olduğunu acı bir şekilde tecrübe etti!

Atatürk, Sovyet Rusya, batı ülkeleri ve diğer dünya devletleri ile ilişkilerinde başarılı bir “denge politikası” izleyerek, hem sahada, hem masada, hem de algıda başarılı olabilmiş bir liderdir.

Ulusal Kurtuluş Mücadelesini örgütlerken, TBMM’yi kurmuş, savaş dahil, bütün kararlarını meclis onayına sunarak, hukuk devletinin temelini atmıştır. Bu sayede yapılan vatan savunmasını, emperyalist düşmanlarına bile meşru-müdafaa olarak onaylatmış büyük bir liderdir!

Atatürk, gelişmiş dünya ülkelerinden önce “vatandaşlık” kavramı anayasal teminat altına alarak, daha o günlerden “küresel ölçekte bir lider” olacağını gösteren; bir lider, bir devlet adamı, bir vatanseverdir. Dönemin demokrat dünya liderleri, yazarları, şairleri, aydınları da onu saygıyla, önemseyen bir bakışla anlatmışlar ve anmışlardır daima.

Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra, Pragmatist (faydacıl) Felsefe”nin kurucularından ve dünyanın önemli eğitim kuramcılarından John Dewey 1924 yılının başında o dönemin Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Bakanı Vasıf (Çınar) bey’den bir mektup alır. Vasıf bey mektubunu Atatürk’ün emriyle yazmıştır.

Mektubunda Dewey’e, Atatürk’ün kendisini yeni Cumhuriyet’in eğitim reformuna katkı vermek için Türkiye’ye davet ettiğini iletmektedir.

Dewey, bu davete şaşırmıştır! Yeni Türkiye’yi ve Atatürk’ü tam olarak tanımamaktadır. Arkadaşlarına danışır, aldığı yanıtsa aynıdır: Atatürk’ten geliyorsa daveti kabul et!

Dewey, daveti kabul eder, ülkemize gelir, 19 Temmuz-10 Eylül 1924 arası dönemde ülkemizde kalır. İstanbul, Bursa ve Ankara’da incelemelerde bulunur ve meşhur “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor” unu hazırlar ve Atatürk’e sunar.

Atatürk, Dewey ile uzun uzun konuşur, onun fikirlerini dikkatle dinler; Dewey de Atatürk’ün fikirlerinden çok etkilenir.

Atatürk ve yeni Türkiye’den çok etkilenen Dewey, 1945 yılında tekrar Türkiye’ye gelir. Hasanoğlan Köy Entitüsü’nü inceler ve çok başarılı bulur. Ülkesine dönüşünde verdiği konferansta şöyle der: “Benim Amerika ve İngiltere için düşlediğim okullar Türkiye’de açılmıştır, tüm dünya Türkiye deneyimini incelemelidir.”

Dewey’in raporunda önerdiği, eğitim reformunun güçlü okullarla tüm ülkede, özellikle yoksul ve yoksun yerlerde başlatılması; daha önemlisi, iyi ve kaliteli öğretmen yetiştirmeye ciddi önem verilmesi, ziraattan fen ve kütüphaneciliğe uzanan yelpazede eğitimin kaliteli olarak ülkenin her yerinde yaşama geçirilmesi önerileri hala geçerliliklerini korumaktadırlar.

Atatürk’ün Dewey ile başlattığı eğitim reformunu bir başlangıç noktası olarak alıp geliştiremediğimiz için bugün çok sorunlu ve başarısız bir eğitim sistemi sorunu yaşıyoruz.

Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra, 1924 yılı başında, Atatürk’ün Dewey’i bilmesi, onu ülkeye davet ettirmesi, ona eğitim üzerine rapor yazdırması, bu konuyla yakından ilgilenmesi, Atatürk’ün ne kadar vizyoner ve dönüştürücü bir lider olduğunu, daha o dönemden küresel ölçekte ve yarını düşleyen bir anlayışa ve felsefeye sahip olduğunu bize göstermektedir.

Cumhuriyet'in kuruluşundan hemen sonra gerçekleşen ve yeni Türkiye’nin, “ulusal kalkınmacılığı”nı başlatan, “İzmir İktisat Kongresi” ve ünlü felsefeci Dewey’in yazdığı Türkiye Maarifi Hakkında Raporu; ikisi bir arada, devrimin ruhunu anlatan en önemli çalışmalardır. 

Diğer bir değişle, savaş sonrası fakir ve yoksun bir ülkeyi “ekonomi-eğitim ekseni” üzerinden güçlü kılma felsefesi, Atatürk’ün küresel ölçekte bugün bile devam eden önemini ve etkisini korumasının temel nedenlerinden biridir.

O sadece, sömürgeciliğe karşı verilen ulusal kurtuluş savaşında başarılı olmuş ilk lider olduğu için değil; siyasal, ekonomik, kültürel ve eğitim alanındaki modernleşmeyi, güvenliğin anahtarı olarak gördüğü için saygın ve değerli bir lider olmuştur.

Onun ilkeleri; ulusal, bölgesel ve küresel sorunların çözümünde, önemli kaldıraçlardan biri olarak değerini hala korumaktadır.

O halde, yazı başlığımız olan, Hangi İnsan? Sorumuzun cevabını verelim: Atatürk’ü anlayan, değerini bilen, onun problemler karşısında nasıl pozisyon aldığını inceleyen, akılcı, hür ve bağımsız yaşamayı karakter edinmiş barışçıl insan…

Esen kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.