deneme bonusu veren siteler bahis siteleri bonus veren siteler

deneme bonusu veren siteler

virginiawinefestival.org/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal

Kemal Aydın
Köşe Yazarı
Kemal Aydın
 

İşin Doğrusu (4.Bölüm)

İşin Doğrusu… Sevgili Okurlar! Başbakan ve Bakanların TBMM üyeleri arasından seçilerek kurulan hükümetler, hem meclisin, hem de Danıştay’ın denetimine tabiydi! Kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk devleti olarak da tarif edebileceğimiz bu dönem, ne yazık ki 24 Haziran 2018 seçimleri ile son buldu! Hukuk Devleti gitti, yerine Kanun Devleti geldi! 2,5 yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tarafından yönetilen Türkiye’ de; demokratik, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel yaşamdaki kazanımlarımız bir bir elimizden alınıyor! Bu duruma itiraz eden, biraz sesini yükselten vicdanlı insanlara, nöbetçi milletvekili adayları tv açık oturumlarında saldırıya geçiyorlar… İzleyicinin gerçekleri öğrenmesini engellemek için gündemi değiştirme başarısı yüksek olanlar, İktidar milletvekili olacağını biliyor! Çünkü daha önce aynı görevi yapanlar, bugün TBMM çatısı altında milletvekili olarak görev yapıyorlar. Hatta aralarında Parti Grup Başkan Vekili olanlar bile var…  “Ey efendiler! Sorgulamayan insan cahil, sorgulatmayan insan ise zalimdir!’’ derken, Atatürk; hayatlarımızı çalmaya niyetli olanlara karşı mücadeleye, etrafınızda olan biten olayları sorgulayarak başlayın demiş olmuyor mu? İnşaata Dayalı Büyüme Model’inin siyasal sistemimiz üzerinde oluşturduğu tahribatın bir sonucu olarak; kuralsızlıkların kural, yasa tanımazlığın yasa haline geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Gözümüzün önünde işlenen suçlara, haksız, hukuksuz uygulamalara seyirci mi kalacağız? Yönetenlerin görev ihmalleri yüzünden yaşanan can ve mal kayıplarının, ‘sanki kadermiş gibi sunulmasını’ öylece kabul mu edeceğiz? Ormanları yakanlara, hayvanlara işkence edenlere, su havzalarımızı, verimli tarım arazilerini imara açanlara, betona boğanlara; kadına şiddet, çocuğa taciz, yaşlıya eziyet edenlere, yoksulu çöpteki kuru ekmeğe mahkûm edenlere sessiz mi kalacağız? Hayır, kalmamalıyız! Demokratik haklar için büyük bedeller ödemiş bir milletin evlatları olarak her türlü vesayetçi yönetime itiraz etmeliyiz… Yöneticilerin "deprem” konusunu ele alış tarzına itirazımız olmalı! Çünkü, göçük altında kalacak olan bedenler; senin, benim, ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın, yani sevdiklerimizin bedenleri olacağını unutmadan, 16 milyon birlikte düşünerek yaşam hakkımız için sorgulamalıyız! Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener TBMM Deprem Komisyonu ile yaptığı toplantı çıkışı basın aracılığı ile yetkilileri uyarıyor: “Türkiye’de 7,2 büyüklüğünde enerji birikti! Her an, Marmara’da büyük bir deprem olabilir! Hazırlıklı ve koordineli olmamız gerekiyor! Bizim görevimiz, bilimin ışığında siyaseti beslemektir! Allah korusun! Demekle Allah korumuyor. Allah insana akıl vermiş!” diyor. Diyor da kim duyuyor? Allah’tan İstanbul halkı Ekrem İmamoğlu’nu seçmiş! Yoksa İmamoğlu’da olmasa, Haluk Özener, Naci Görür gibi hayatını deprem bilimine adamış hocaların sesini duyan siyasi bir yetkili olmayacakmış! İmamoğlu, Belediye Başkanı seçildiği günden bu yana ‘depreme hazırlık’ konusunda, çalıştaylar düzenliyor, bilimkurulları oluşturuyor, taramalar yapıyor. Her fırsatta, alınması gereken tedbirlerle ilgili kamuoyuna ve hükümete bilgiler veriyor. Süreci hızlandırması için Cumhurbaşkanı’nı sorumluluk almaya davet ediyor! Ekrem İmamoğlu, Halk TV’ de, Şirin Payzın’a deprem hakkında bakın neler söylüyor:” Şirin Hanım! İstanbul’un depreme hazırlanması için 600-700 milyar TL finansmana ihtiyaç var. İBB olarak yıllık bütçemiz; 28-30 milyar TL olduğuna göre, ne biz tek başımıza bu yükün altından kalkabiliriz! Ne Şehircilik Bakanlığı, ne de Hükümet kalkabilir! Kentsel dönüşümden ancak, bir sistem kurularak seferberlik halinde, birlikte çalışabilirsek sonuç alınabilir. Bu konuda bizim bir önerimiz var: İçerisinde vatandaşında yer aldığı, finans kuruluşları, belediye,  bakanlık ve uzmanlardan oluşan bir deprem konseyi kurmak için hükümetten destek bekliyoruz! deprem işi siyasi bir konu değildir! İstanbul depremi Türkiye’nin bağımsızlık meselesidir. Önlem alınmazsa, acele edilmezse, İstanbul’da depremin yaratacağı yüz milyarlarca dolarlık mal ve can kayıplarını telafi etmeye, bu ülkenin gücü yetmez!” diyerek sözlerini tamamlayan Ekrem İmamoğlu tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor. Hükümeti sadece İmamoğlu değil 2001 yılında DPT’ de uyarmış! Ak Parti Hükümeti, 2011 yılında Devlet Planlama Teşkilatını “bürokratik vesayet” bahanesiyle kapatarak yerine Kalkınma Bakanlığı’nı kurdu. DPT uzmanlarının bir kısmı bu bakanlıkta görevlendirildi. Fakat 2017 yılında verimli olmadığı gerekçesi ile Kalkınma Bakanlığını da ortadan kaldırdı. Hâlbuki Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizin nitelikli planlama uzmanlarını istihdam eden, 50 yıldır liyakatle yönetilen özerk bir kamu kurumumuzdu! Çok yazık oldu… 1999 Depreminin ardından DPT’nin hazırladığı ve 2001-2005 yıllarını kapsayan “Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı” ve ardından 2006-2010 yıllarını kapsayan “Dokuzuncu 5 Yıllık Kalkınma Planı” deprem tehlikesi nedeniyle bu konuya özel bir yer ayırmış!.. Yani; hükümeti yalnızca bilim insanları değil bizzat devletin kendisi de uyarmış! DPT bu planda çok dikkat edilmesi gereken uyarılarını ve alınması gereken önlemleri tek tek sıralamış. İsterseniz, bu öneri ve uyarılardan öne çıkan beş maddeye birlikte bakalım. *İmar barışı çarpık yapılaşmaya neden oluyor! Planın ilgili bölümünde “zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yerleşimlere ve afetler karşısında dayanıksız yapılaşmaya yol açmaktadır” deniyor. DPT’ nin bu uyarısının tam aksine İktidar, 2018 yılında Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı imar affı yasasını çıkartıyor.  *İstanbul’a göçü durdurmalıyız! DPT depremin ardından hazırladığı kalkınma planında şöyle diyor; ”Bölgelerarası göçün yanında, aynı bölgede kırsal yörelerden kentlere doğru da bir göç yaşanmaktadır. Göçün olumsuz etkileri, Ankara,  Bursa, İstanbul ve İzmir’e ilave olarak Adıyaman, Antalya, Diyarbakır, Batman ve Mersin illerinde ağırlıklı olarak hissedilmektedir.” DPT bölgelerarası göçün önlenmesi için bölgesel kalkınmaya önem verilmesi, başta tarım kesimine dikkat edilmesi gerektiğini de söylüyor! Ancak kurum bunu söylediğiyle kalıyor... Çünkü 2000 yılında 10 milyon olan İstanbul nüfusu 2019 yılı itibariyle 15 milyon 713 bini geçmiş durumda… Sığınmacı ve mültecileri de katarsak rakam 17 milyona ulaşıyor. İstanbul ülke için neden bu kadar önemli? İstanbullular 21 yıldır deprem, ha geldi ha gelecek korkusuyla yaşıyor! Hükümetlerin izlediği plansız kentleşme politikaları nedeniyle, beklenen İstanbul depreminin ülke ekonomisini çökerteceği aşağıdaki verilere bakınca rahatlıkla anlaşılabiliyor. Çünkü: -Türkiye’ de yaşayan her 5 kişiden biri İstanbul’ da yaşıyor. -Türk Dış Ticaretinin yüzde 50,26’ sı İstanbul’ dan yapılıyor. -İstanbul’da kilometrekareye 3000 kişi düşüyor. -Milli Gelirin yüzde 33’ ünü İstanbul elde ediyor. -Her 100 kurumlar vergisi mükellefinin yüzde 37.9’ u İstanbul’ da bulunuyor. Depremin Marmara bölgesini de etkileyeceğini hesaba katarsak, ülkemizi bekleyen felaketin boyutu daha da iyi anlaşılacaktır! -Türkiye toplam nüfusunun yüzde 30’u Marmara Bölgesinde yaşıyor. -Türk Dış Ticaretinin yüzde 65, 20’ sı Marmara Bölgesinden yapılıyor. * Bilimsel araştırmalar desteklenmeli! DPT kalkınma planının bu bölümünde, devlet bilimsel araştırmalar için başarılı çalışmaları yakından takip ederek desteklemelidir diyor. *Önceden tahmin yöntemlerine yatırım yapılmalı! DPT hemen yapılması gereken işler arasında, önceden tahmin istasyonları kurulması için yatırım yapılmasını tavsiye ediyor. Sevgili okurlar! İktidarın çok iyi yetişmiş uzman planlamacılardan oluşan DPT gibi bir kurumu “bürokratik vesayet”gibi komik bir bahane ile kapatması, şimdi daha iyi anlaşılıyor! DPT yaşıyor olsa, Kanal İstanbul gibi çılgın projelere onay vermezdi! Çünkü: Yasalarımıza göre, Devlet Planlama Teşkilatından onay almadan büyük ölçekli kamu yatırımları yapılamazdı! DPT kapatılınca bu zorunluluk da ortadan kalkmış oluyor. Bilmem anlatabildim mi?.. Sağlıkla kalın!
Ekleme Tarihi: 18 Aralık 2020 - Cuma

İşin Doğrusu (4.Bölüm)

İşin Doğrusu…

Sevgili Okurlar! Başbakan ve Bakanların TBMM üyeleri arasından seçilerek kurulan hükümetler, hem meclisin, hem de Danıştay’ın denetimine tabiydi! Kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk devleti olarak da tarif edebileceğimiz bu dönem, ne yazık ki 24 Haziran 2018 seçimleri ile son buldu! Hukuk Devleti gitti, yerine Kanun Devleti geldi!

2,5 yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tarafından yönetilen Türkiye’ de; demokratik, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel yaşamdaki kazanımlarımız bir bir elimizden alınıyor! Bu duruma itiraz eden, biraz sesini yükselten vicdanlı insanlara, nöbetçi milletvekili adayları tv açık oturumlarında saldırıya geçiyorlar…

İzleyicinin gerçekleri öğrenmesini engellemek için gündemi değiştirme başarısı yüksek olanlar, İktidar milletvekili olacağını biliyor! Çünkü daha önce aynı görevi yapanlar, bugün TBMM çatısı altında milletvekili olarak görev yapıyorlar. Hatta aralarında Parti Grup Başkan Vekili olanlar bile var… 

“Ey efendiler! Sorgulamayan insan cahil, sorgulatmayan insan ise zalimdir!’’ derken, Atatürk; hayatlarımızı çalmaya niyetli olanlara karşı mücadeleye, etrafınızda olan biten olayları sorgulayarak başlayın demiş olmuyor mu?

İnşaata Dayalı Büyüme Model’inin siyasal sistemimiz üzerinde oluşturduğu tahribatın bir sonucu olarak; kuralsızlıkların kural, yasa tanımazlığın yasa haline geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Gözümüzün önünde işlenen suçlara, haksız, hukuksuz uygulamalara seyirci mi kalacağız?

Yönetenlerin görev ihmalleri yüzünden yaşanan can ve mal kayıplarının, ‘sanki kadermiş gibi sunulmasını’ öylece kabul mu edeceğiz?

Ormanları yakanlara, hayvanlara işkence edenlere, su havzalarımızı, verimli tarım arazilerini imara açanlara, betona boğanlara; kadına şiddet, çocuğa taciz, yaşlıya eziyet edenlere, yoksulu çöpteki kuru ekmeğe mahkûm edenlere sessiz mi kalacağız? Hayır, kalmamalıyız! Demokratik haklar için büyük bedeller ödemiş bir milletin evlatları olarak her türlü vesayetçi yönetime itiraz etmeliyiz…

Yöneticilerin "deprem” konusunu ele alış tarzına itirazımız olmalı! Çünkü, göçük altında kalacak olan bedenler; senin, benim, ailemizin, akrabalarımızın, komşularımızın, yani sevdiklerimizin bedenleri olacağını unutmadan, 16 milyon birlikte düşünerek yaşam hakkımız için sorgulamalıyız!

Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener TBMM Deprem Komisyonu ile yaptığı toplantı çıkışı basın aracılığı ile yetkilileri uyarıyor: “Türkiye’de 7,2 büyüklüğünde enerji birikti! Her an, Marmara’da büyük bir deprem olabilir! Hazırlıklı ve koordineli olmamız gerekiyor! Bizim görevimiz, bilimin ışığında siyaseti beslemektir! Allah korusun! Demekle Allah korumuyor. Allah insana akıl vermiş!” diyor. Diyor da kim duyuyor?

Allah’tan İstanbul halkı Ekrem İmamoğlu’nu seçmiş! Yoksa İmamoğlu’da olmasa, Haluk Özener, Naci Görür gibi hayatını deprem bilimine adamış hocaların sesini duyan siyasi bir yetkili olmayacakmış!

İmamoğlu, Belediye Başkanı seçildiği günden bu yana depreme hazırlık’ konusunda, çalıştaylar düzenliyor, bilimkurulları oluşturuyor, taramalar yapıyor. Her fırsatta, alınması gereken tedbirlerle ilgili kamuoyuna ve hükümete bilgiler veriyor. Süreci hızlandırması için Cumhurbaşkanı’nı sorumluluk almaya davet ediyor!

Ekrem İmamoğlu, Halk TV’ de, Şirin Payzın’a deprem hakkında bakın neler söylüyor:” Şirin Hanım! İstanbul’un depreme hazırlanması için 600-700 milyar TL finansmana ihtiyaç var. İBB olarak yıllık bütçemiz; 28-30 milyar TL olduğuna göre, ne biz tek başımıza bu yükün altından kalkabiliriz! Ne Şehircilik Bakanlığı, ne de Hükümet kalkabilir!

Kentsel dönüşümden ancak, bir sistem kurularak seferberlik halinde, birlikte çalışabilirsek sonuç alınabilir. Bu konuda bizim bir önerimiz var: İçerisinde vatandaşında yer aldığı, finans kuruluşları, belediye,  bakanlık ve uzmanlardan oluşan bir deprem konseyi kurmak için hükümetten destek bekliyoruz!

deprem işi siyasi bir konu değildir! İstanbul depremi Türkiye’nin bağımsızlık meselesidir. Önlem alınmazsa, acele edilmezse, İstanbul’da depremin yaratacağı yüz milyarlarca dolarlık mal ve can kayıplarını telafi etmeye, bu ülkenin gücü yetmez!” diyerek sözlerini tamamlayan Ekrem İmamoğlu tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor.

Hükümeti sadece İmamoğlu değil 2001 yılında DPT’ de uyarmış!

Ak Parti Hükümeti, 2011 yılında Devlet Planlama Teşkilatını bürokratik vesayet” bahanesiyle kapatarak yerine Kalkınma Bakanlığı’nı kurdu. DPT uzmanlarının bir kısmı bu bakanlıkta görevlendirildi. Fakat 2017 yılında verimli olmadığı gerekçesi ile Kalkınma Bakanlığını da ortadan kaldırdı. Hâlbuki Devlet Planlama Teşkilatı, ülkemizin nitelikli planlama uzmanlarını istihdam eden, 50 yıldır liyakatle yönetilen özerk bir kamu kurumumuzdu! Çok yazık oldu…

1999 Depreminin ardından DPT’nin hazırladığı ve 2001-2005 yıllarını kapsayan “Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı” ve ardından 2006-2010 yıllarını kapsayan “Dokuzuncu 5 Yıllık Kalkınma Planı” deprem tehlikesi nedeniyle bu konuya özel bir yer ayırmış!.. Yani; hükümeti yalnızca bilim insanları değil bizzat devletin kendisi de uyarmış!

DPT bu planda çok dikkat edilmesi gereken uyarılarını ve alınması gereken önlemleri tek tek sıralamış. İsterseniz, bu öneri ve uyarılardan öne çıkan beş maddeye birlikte bakalım.

*İmar barışı çarpık yapılaşmaya neden oluyor!

Planın ilgili bölümünde “zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yerleşimlere ve afetler karşısında dayanıksız yapılaşmaya yol açmaktadır” deniyor.

DPT’ nin bu uyarısının tam aksine İktidar, 2018 yılında Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı imar affı yasasını çıkartıyor. 

*İstanbul’a göçü durdurmalıyız!

DPT depremin ardından hazırladığı kalkınma planında şöyle diyor; ”Bölgelerarası göçün yanında, aynı bölgede kırsal yörelerden kentlere doğru da bir göç yaşanmaktadır. Göçün olumsuz etkileri, Ankara,  Bursa, İstanbul ve İzmir’e ilave olarak Adıyaman, Antalya, Diyarbakır, Batman ve Mersin illerinde ağırlıklı olarak hissedilmektedir.”

DPT bölgelerarası göçün önlenmesi için bölgesel kalkınmaya önem verilmesi, başta tarım kesimine dikkat edilmesi gerektiğini de söylüyor! Ancak kurum bunu söylediğiyle kalıyor... Çünkü 2000 yılında 10 milyon olan İstanbul nüfusu 2019 yılı itibariyle 15 milyon 713 bini geçmiş durumda… Sığınmacı ve mültecileri de katarsak rakam 17 milyona ulaşıyor.

İstanbul ülke için neden bu kadar önemli?

İstanbullular 21 yıldır deprem, ha geldi ha gelecek korkusuyla yaşıyor! Hükümetlerin izlediği plansız kentleşme politikaları nedeniyle, beklenen İstanbul depreminin ülke ekonomisini çökerteceği aşağıdaki verilere bakınca rahatlıkla anlaşılabiliyor. Çünkü:

-Türkiye’ de yaşayan her 5 kişiden biri İstanbul’ da yaşıyor.

-Türk Dış Ticaretinin yüzde 50,26’ sı İstanbul’ dan yapılıyor.

-İstanbul’da kilometrekareye 3000 kişi düşüyor.

-Milli Gelirin yüzde 33’ ünü İstanbul elde ediyor.

-Her 100 kurumlar vergisi mükellefinin yüzde 37.9’ u İstanbul’ da bulunuyor.

Depremin Marmara bölgesini de etkileyeceğini hesaba katarsak, ülkemizi bekleyen felaketin boyutu daha da iyi anlaşılacaktır!

-Türkiye toplam nüfusunun yüzde 30’u Marmara Bölgesinde yaşıyor.

-Türk Dış Ticaretinin yüzde 65, 20’ sı Marmara Bölgesinden yapılıyor.

* Bilimsel araştırmalar desteklenmeli!

DPT kalkınma planının bu bölümünde, devlet bilimsel araştırmalar için başarılı çalışmaları yakından takip ederek desteklemelidir diyor.

*Önceden tahmin yöntemlerine yatırım yapılmalı!

DPT hemen yapılması gereken işler arasında, önceden tahmin istasyonları kurulması için yatırım yapılmasını tavsiye ediyor.

Sevgili okurlar! İktidarın çok iyi yetişmiş uzman planlamacılardan oluşan DPT gibi bir kurumu “bürokratik vesayet”gibi komik bir bahane ile kapatması, şimdi daha iyi anlaşılıyor! DPT yaşıyor olsa, Kanal İstanbul gibi çılgın projelere onay vermezdi! Çünkü: Yasalarımıza göre, Devlet Planlama Teşkilatından onay almadan büyük ölçekli kamu yatırımları yapılamazdı! DPT kapatılınca bu zorunluluk da ortadan kalkmış oluyor. Bilmem anlatabildim mi?..

Sağlıkla kalın!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.