deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Ada vapuru

Ne zaman “kadına şiddet” konulu bir habere, videoya denk gelsem, o vahim görüntüleri sonuna kadar izleyemem asla ve ağlamaklı gözlerle yutkunma rekoru kırarım o an… Hele bir de bu tablonun içinde bir de çocuk varsa bir süre kendime gelemem. Ancak “şiddet” deyince hemen aklımıza sadece tekme tokat geliyor… Ben bugün sizinle “kadına şiddet”in bambaşka bir yönünü paylaşmak istiyorum. Bilmem size de hiç denk geldi mi ev hanımlarını küçümsemeyi marifet sananların itici mimikleriyle takındıkları tavırlar? Örneğin bir arkadaş ortamındasınız; gruba yeni dahil olan birinin “Memnun oldum” cümlesinden sonraki ilk sorusu “Ne iş yapıyorsunuz?” oluyor genellikle… “Ev hanımıyım” dediğinizde; karşı tarafın yüzündeki küçümseyici ifadeyi görünce iki saniye önce sarf ettiğiniz “Memnun oldum”u geri alasınız geliyor hâliyle… Üstelik bir de üniversite okumuş, meslek sahibi olmuş, holdinglerde çalışmış fakat anne olduktan sonra önceliklerinizin farklı olduğunu dile getirdiyseniz, karşınızdaki kişinin size “uzaylı” muamelesi yapması da an meselesidir… “Aaa şekerim o kadar okul okumuşsun, hay Allah, vah vah yazık olmuş!” nutukları da karşı tarafın en klasik cümlelerinin başında gelir. Geçim derdine düşen, eşine destek olmak için koşturan fedâkâr hemcinslerimi elbette tenzih ediyorum. Onların sabrına, emeğine saygım sonsuz. Burada kastettiğim şey; hiçbir ekonomik kaygısı olmadığı halde sırf toplumda yer edinebilmek, etrafına hava atabilmek, kendince saygı görebilmek uğruna çalışan ve ailevi seçimleriniz, öncelikleriniz nedeniyle sizi aşağılar gibi konuşanlar kadınların hâletiruhiyesidir… Bu minvaldeki pek çok kadın; çocuklarını tanımadıkları bakıcılara emanet ediyor… Sizin üniversitede aldığınız o şahane eğitimler, patronunuzun işine yararken; çocuğunuz, daha Türkçe’yi bile tam konuşamayan, sırf üç kuruş daha ucuz olduğu için tercih edilen yabancı uyruklu bakıcıların elinde büyüyor… Sonra ne mi oluyor; şımarık, saygısız, sevgisiz, dil-düşünce ilişkisinden yoksun, ilgi açlığı çeken bir nesil… Bugün cezaevinde yatanların çoğu; küçükken sevgisiz büyüyen, ikinci üçüncü plana atılan insanlardan oluşuyor. Küçükken hakkıyla “sevilmeyi” tatmayan bir yürek, büyüyünce “sevmeyi” nasıl becersin ki? Ve fakat ne komiktir ki; size şirketteki pozisyonuyla ilgili hava atan kadınların en büyük hayali de hiç değilse haftada bir gün evde şöyle ayaklarını uzatıp, çayını kahvesini yudumlamaktır… Burada asıl önemli olan şey; size bu psikolojik baskıyı yapan hadsizlere vereceğiniz ılımlı örneklerdir. Mesela; okumanın, meslek sahibi olmanın; holding patronları için değil; öncelikle kişinin kendi gelişimi için önemli olduğunu vurgulayabilirsiniz. Ya da onlara; tüm bilgi birikiminizi çocuklarınıza aktarmanın en büyük zenginlik olduğunu izah edebilirsiniz… Şu fani hayattaki en kıymetli yatırımın “insan”a yapılan yatırım olduğunu anımsatabilirsiniz. Toplumda saygın biri olarak tanınmak için tek yolun; sadece çalıştığınız şirketten geçmediğini anlatabilirsiniz… Takdir edilmek için; bir insanın sahip olduğu duruşun, aldığı eğitimin, olaylara bakış açısının, vicdan terazisinin, nezaketinin, entelektüel donanımının çok daha belirleyici kriterler olduğunu anımsatabilirsiniz. Böyle kaliteli kadınların; yetiştirdiği çocukların da yarınlarımız için ne denli önemli olduğunun altını çizebilirsiniz. İnsana, doğaya, kuşa, ağaca, karıncaya zarar vermeyen bir öğretmenin; vicdansız bir holding patronundan çok daha fazla saygıyı hakettiğini söyleyebilirsiniz mesela… “Titrin” zorunlu bir saygıyı barındırdığını; “tavrın” ise içten bir sevginin eseri olduğunu hatırlatabilirsiniz… Sırf elâleme hava atmak uğruna saatlerce ofis sandalyesinde oturmanın; aklınıza estiği an, Büyükada vapuruna atlayıp, doğada yapılan bir yürüyüşün yerini asla tutmayacağını söyleyebilirsiniz. Birine e-mail atmanın; martılara simit atmaktan çok daha sıkıcı olduğunu hatırlatabilirsiniz meselâ… Allanıp pullanıp gidilen, çatal-bıçak mücadelesine yenik düşen, lüks fakat yapay iş yemeklerinin ve gecenin sonunda eve aç dönüldüğü için ekmek arası peynirle biten gecelerin “meziyet” değil “eziyet” olduğunu izah edebilirsiniz onlara… Kolunuza takacağınız pahalı bir çantanın; çocuğunuzun ilk adımlarını görmenin verdiği mutluluğun yanından bile geçemeyeceğini anlatabilirsiniz meselâ… Bunca örnekten sonra bile sırf kendi çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirmek için yaptığınız seçime saygı duymayanların yüzündeki alaycı tavır devam ederse; o zaman sadece ne kadar şanslı olduğunuzu bir kez daha düşünüp, tatlı tatlı gülümseyip geçin e mi… Çünkü insanın hayattaki en büyük rakibi; sadece kendi nefsidir. “Nefs” ; hırs, haset, kıskançlık, kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamak, çekememezlik gibi hırçınlıklarla beslenir… Eğer siz O’nu yenmişseniz sizi yiyip bitiren “nefs” yerini “nefes”e bırakır… E aldığımız “nefesi” bile geri veriyorsak; şu hayatta hiçbir şey bizim değilse; siz şu “Ada vapuru”nu bir kez daha düşünün derim ben… Son sefer kaçmadan!..
Ekleme Tarihi: 19 Eylül 2021 - Pazar

Ada vapuru

Ne zaman “kadına şiddet” konulu bir habere, videoya denk gelsem, o vahim görüntüleri sonuna kadar izleyemem asla ve ağlamaklı gözlerle yutkunma rekoru kırarım o an… Hele bir de bu tablonun içinde bir de çocuk varsa bir süre kendime gelemem.

Ancak “şiddet” deyince hemen aklımıza sadece tekme tokat geliyor… Ben bugün sizinle “kadına şiddet”in bambaşka bir yönünü paylaşmak istiyorum. Bilmem size de hiç denk geldi mi ev hanımlarını küçümsemeyi marifet sananların itici mimikleriyle takındıkları tavırlar? Örneğin bir arkadaş ortamındasınız; gruba yeni dahil olan birinin “Memnun oldum” cümlesinden sonraki ilk sorusu “Ne iş yapıyorsunuz?” oluyor genellikle… “Ev hanımıyım” dediğinizde; karşı tarafın yüzündeki küçümseyici ifadeyi görünce iki saniye önce sarf ettiğiniz “Memnun oldum”u geri alasınız geliyor hâliyle… Üstelik bir de üniversite okumuş, meslek sahibi olmuş, holdinglerde çalışmış fakat anne olduktan sonra önceliklerinizin farklı olduğunu dile getirdiyseniz, karşınızdaki kişinin size “uzaylı” muamelesi yapması da an meselesidir… “Aaa şekerim o kadar okul okumuşsun, hay Allah, vah vah yazık olmuş!” nutukları da karşı tarafın en klasik cümlelerinin başında gelir. Geçim derdine düşen, eşine destek olmak için koşturan fedâkâr hemcinslerimi elbette tenzih ediyorum. Onların sabrına, emeğine saygım sonsuz. Burada kastettiğim şey;

hiçbir ekonomik kaygısı olmadığı halde sırf toplumda yer edinebilmek, etrafına hava atabilmek, kendince saygı görebilmek uğruna çalışan ve ailevi seçimleriniz, öncelikleriniz nedeniyle sizi aşağılar gibi konuşanlar kadınların hâletiruhiyesidir… Bu minvaldeki pek çok kadın; çocuklarını tanımadıkları bakıcılara emanet ediyor… Sizin üniversitede aldığınız o şahane eğitimler, patronunuzun işine yararken; çocuğunuz, daha Türkçe’yi bile tam konuşamayan, sırf üç kuruş daha ucuz olduğu için tercih edilen yabancı uyruklu bakıcıların elinde büyüyor… Sonra ne mi oluyor; şımarık, saygısız, sevgisiz, dil-düşünce ilişkisinden yoksun, ilgi açlığı çeken bir nesil… Bugün cezaevinde yatanların çoğu; küçükken sevgisiz büyüyen, ikinci üçüncü plana atılan insanlardan oluşuyor. Küçükken hakkıyla “sevilmeyi” tatmayan bir yürek, büyüyünce “sevmeyi” nasıl becersin ki?

Ve fakat ne komiktir ki; size şirketteki pozisyonuyla ilgili hava atan kadınların en büyük hayali de hiç değilse haftada bir gün evde şöyle ayaklarını uzatıp, çayını kahvesini yudumlamaktır…

Burada asıl önemli olan şey; size bu psikolojik baskıyı yapan hadsizlere vereceğiniz ılımlı örneklerdir. Mesela; okumanın, meslek sahibi olmanın; holding patronları için değil; öncelikle kişinin kendi gelişimi için önemli olduğunu vurgulayabilirsiniz. Ya da onlara; tüm bilgi birikiminizi çocuklarınıza aktarmanın en büyük zenginlik olduğunu izah edebilirsiniz… Şu fani hayattaki en kıymetli yatırımın “insan”a yapılan yatırım olduğunu anımsatabilirsiniz. Toplumda saygın biri olarak tanınmak için tek yolun; sadece çalıştığınız şirketten geçmediğini anlatabilirsiniz…

Takdir edilmek için; bir insanın sahip olduğu duruşun, aldığı eğitimin, olaylara bakış açısının, vicdan terazisinin, nezaketinin, entelektüel donanımının çok daha belirleyici kriterler olduğunu anımsatabilirsiniz. Böyle kaliteli kadınların; yetiştirdiği çocukların da yarınlarımız için ne denli önemli olduğunun altını çizebilirsiniz. İnsana, doğaya, kuşa, ağaca, karıncaya zarar vermeyen bir öğretmenin; vicdansız bir holding patronundan çok daha fazla saygıyı hakettiğini söyleyebilirsiniz mesela… “Titrin” zorunlu bir saygıyı barındırdığını; “tavrın” ise içten bir sevginin eseri olduğunu hatırlatabilirsiniz… Sırf elâleme hava atmak uğruna saatlerce ofis sandalyesinde oturmanın; aklınıza estiği an, Büyükada vapuruna atlayıp, doğada yapılan bir yürüyüşün yerini asla tutmayacağını söyleyebilirsiniz. Birine e-mail atmanın; martılara simit atmaktan çok daha sıkıcı olduğunu hatırlatabilirsiniz meselâ…

Allanıp pullanıp gidilen, çatal-bıçak mücadelesine yenik düşen, lüks fakat yapay iş yemeklerinin ve gecenin sonunda eve aç dönüldüğü için ekmek arası peynirle biten gecelerin “meziyet” değil “eziyet” olduğunu izah edebilirsiniz onlara… Kolunuza takacağınız pahalı bir çantanın; çocuğunuzun ilk adımlarını görmenin verdiği mutluluğun yanından bile geçemeyeceğini anlatabilirsiniz meselâ…

Bunca örnekten sonra bile sırf kendi çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirmek için yaptığınız seçime saygı duymayanların yüzündeki alaycı tavır devam ederse; o zaman sadece ne kadar şanslı olduğunuzu bir kez daha düşünüp, tatlı tatlı gülümseyip geçin e mi… Çünkü insanın hayattaki en büyük rakibi; sadece kendi nefsidir. “Nefs” ; hırs, haset, kıskançlık, kendini sürekli başkalarıyla kıyaslamak, çekememezlik gibi hırçınlıklarla beslenir… Eğer siz O’nu yenmişseniz sizi yiyip bitiren “nefs” yerini “nefes”e bırakır… E aldığımız “nefesi” bile geri veriyorsak; şu hayatta hiçbir şey bizim değilse; siz şu “Ada vapuru”nu bir kez daha düşünün derim ben… Son sefer kaçmadan!..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.