deneme bonusu veren siteler bahis siteleri bonus veren siteler

deneme bonusu veren siteler

virginiawinefestival.org/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Deyimlerin ilginç hikâyeleri

Günlük hayatta hepimizin kullandığı pek çok deyim var… Uzun uzun anlatmak istediklerimizi iki üç kelimeyle özetleyen bu deyimlerin çıkış noktalarını sizler için derledim… O hâlde buyrunuz sık sık kullandığımız bazı deyimlerin enteresan hikâyelerine…    Keçi boynuzu tohumu her zaman aynı gramdadır. Tarihte elmas ölçümü için “karat” olarak kullanılırdı. 16 çekirdek de bir dirhem eder; yaklaşık 3 grama denk gelir. 2 dirhemlik altının, 1 çekirdek fazla tartılması, esnafın itibarını gösterirdi. İşte “iki dirhem bir çekirdek” deyimi de buradan gelir.   İncir bir yere yerleştiğinde orayı sahiplenir ve kök salar. O kök, ne kadar kessen de asla ölmez. Evin çok yakınına dikildiğinde, sürekli yayılan ve güçlenen kökler zamanla eve zarar verir. İşte “Ocağına incir ağacı dikmek” deyimi buradan gelir.    Atların dizlerinde bir tür kilit mekanizması vardır. Bu nedenle ayakta durduklarında fazla enerji harcamazlar. Atlar öldüklerinde, dizleri kenetlenmiş haldeyse sırtüstü devrildiklerinde bacakları havaya kalkmış olur… “Nalları dikmek” deyimi de buradan gelir.   Eğer bir kurt sürüsü avlanamaz ve uzun süre aç kalırsa hepsi bir araya toplanıp, bir daire oluşturur ve içlerinden zayıf olanı belirleyip öldürür yerler… İşte “Kurtlar sofrası” deyimi de buradan gelir.    Osmanlı zamanında esnafı denetleyen lonca teşkilatı vardı. Eğer bir ayakkabı imâl edilirken özen gösterilmez ve çabuk eskirse çarıkçılar kethüdası hemen ceza keserdi ve ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılırdı. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini bilirdi. Günümüzde “gözden düşmek” anlamındaki “pabucu dama atılmak” deyimi buradan gelir.    Eski zamanlardaki afyon bağımlıları, ramazan ayında afyon içemedikleri için, afyonu bir kağıda sarıp, sahurda yutarlarmış. Sabah saatlerinde o kağıt erimiş olur ve afyon kana karışır ve kullanıcıların kafaları bir dünya olurmuş. İşte “afyonu patlamak” deyimi de buradan gelir.    İstanbul'da ulaşım amacıyla atlı tramvayların kullanıldığı dönemlerde, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi amacıyla fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmıştır.   Bülbüller, dutu çok sever ve çok yiyince ishal oldukları için ötemezler. İşte “dut yemiş bülbüle dönmek” deyimi de buradan gelir.    Eski konaklarda haremlik-selamlık vardı. Konakta iletişimin sağlandığı dolaplar, haremlik-selamlık bölmesinin arasında ağaçtan, silindirik, alt ve üst kısımlarından bir mil ile tutturularak çevrilen bir yapıdaydı. Birbirine ilgi duyan ama kimsenin durumdan haberdar olmasını istemeyen konak görevlileri, bu dolap yardımıyla gizlice haberleşiyordu. İşte günümüzde “gizli işler yapmak” anlamında kullanılan “dolap çevirmek” deyimi buradan gelir.    Timsahlar, avlarını yedikten sonra sinüslerine sıkışan hava nedeniyle gözyaşı dökerler. Yani bunun acı çekmekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu yüzden bir şeye üzülmeyen ama üzülmüş gibi yapan insanlar için “timsah gözyaşları” döküyor ifadesi kullanılır.    Kuyumcular yaptıkları yüzük, küpe, gerdanlık gibi ziynet eşyalarının üzerine mücevherin ışığı daha iyi yansıtması ve parlaklığının artması için “foya” adı verilen bir madde sürerler. Zamanla sürülen bu foya dökülür. Halk arasında sahtekarlık yapan kişilerin yalanları ortaya çıktığında kullanılan “foyası meydana çıktı” deyimi buradan gelir.    Birinci Dünya Savaşı’yla başlayan, milli mücadele ile devam eden harp yıllarında cephedeki doktorlar, yaralanan askerleri tedavi eder; iyileştiklerinde onları tekrar savaşsınlar diye taburlarına geri yollarlardı. İşte “taburcu olmak” deyimi de buradan gelmektedir.
Ekleme Tarihi: 09 Ekim 2022 - Pazar

Deyimlerin ilginç hikâyeleri

Günlük hayatta hepimizin kullandığı pek çok deyim var… Uzun uzun anlatmak istediklerimizi iki üç kelimeyle özetleyen bu deyimlerin çıkış noktalarını sizler için derledim… O hâlde buyrunuz sık sık kullandığımız bazı deyimlerin enteresan hikâyelerine… 

 

Keçi boynuzu tohumu her zaman aynı gramdadır. Tarihte elmas ölçümü için “karat” olarak kullanılırdı. 16 çekirdek de bir dirhem eder; yaklaşık 3 grama denk gelir. 2 dirhemlik altının, 1 çekirdek fazla tartılması, esnafın itibarını gösterirdi. İşte “iki dirhem bir çekirdek” deyimi de buradan gelir.

 

İncir bir yere yerleştiğinde orayı sahiplenir ve kök salar. O kök, ne kadar kessen de asla ölmez. Evin çok yakınına dikildiğinde, sürekli yayılan ve güçlenen kökler zamanla eve zarar verir. İşte “Ocağına incir ağacı dikmek” deyimi buradan gelir. 

 

Atların dizlerinde bir tür kilit mekanizması vardır. Bu nedenle ayakta durduklarında fazla enerji harcamazlar. Atlar öldüklerinde, dizleri kenetlenmiş haldeyse sırtüstü devrildiklerinde bacakları havaya kalkmış olur… “Nalları dikmek” deyimi de buradan gelir.

 

Eğer bir kurt sürüsü avlanamaz ve uzun süre aç kalırsa hepsi bir araya toplanıp, bir daire oluşturur ve içlerinden zayıf olanı belirleyip öldürür yerler… İşte “Kurtlar sofrası” deyimi de buradan gelir. 

 

Osmanlı zamanında esnafı denetleyen lonca teşkilatı vardı. Eğer bir ayakkabı imâl edilirken özen gösterilmez ve çabuk eskirse çarıkçılar kethüdası hemen ceza keserdi ve ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılırdı. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini bilirdi. Günümüzde “gözden düşmek” anlamındaki “pabucu dama atılmak” deyimi buradan gelir. 

 

Eski zamanlardaki afyon bağımlıları, ramazan ayında afyon içemedikleri için, afyonu bir kağıda sarıp, sahurda yutarlarmış. Sabah saatlerinde o kağıt erimiş olur ve afyon kana karışır ve kullanıcıların kafaları bir dünya olurmuş. İşte “afyonu patlamak” deyimi de buradan gelir. 

 

İstanbul'da ulaşım amacıyla atlı tramvayların kullanıldığı dönemlerde, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi amacıyla fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmıştır.

 

Bülbüller, dutu çok sever ve çok yiyince ishal oldukları için ötemezler. İşte “dut yemiş bülbüle dönmek” deyimi de buradan gelir. 

 

Eski konaklarda haremlik-selamlık vardı. Konakta iletişimin sağlandığı dolaplar, haremlik-selamlık bölmesinin arasında ağaçtan, silindirik, alt ve üst kısımlarından bir mil ile tutturularak çevrilen bir yapıdaydı. Birbirine ilgi duyan ama kimsenin durumdan haberdar olmasını istemeyen konak görevlileri, bu dolap yardımıyla gizlice haberleşiyordu. İşte günümüzde “gizli işler yapmak” anlamında kullanılan “dolap çevirmek” deyimi buradan gelir. 

 

Timsahlar, avlarını yedikten sonra sinüslerine sıkışan hava nedeniyle gözyaşı dökerler. Yani bunun acı çekmekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu yüzden bir şeye üzülmeyen ama üzülmüş gibi yapan insanlar için “timsah gözyaşları” döküyor ifadesi kullanılır. 

 

Kuyumcular yaptıkları yüzük, küpe, gerdanlık gibi ziynet eşyalarının üzerine mücevherin ışığı daha iyi yansıtması ve parlaklığının artması için “foya” adı verilen bir madde sürerler. Zamanla sürülen bu foya dökülür. Halk arasında sahtekarlık yapan kişilerin yalanları ortaya çıktığında kullanılan “foyası meydana çıktı” deyimi buradan gelir. 

 

Birinci Dünya Savaşı’yla başlayan, milli mücadele ile devam eden harp yıllarında cephedeki doktorlar, yaralanan askerleri tedavi eder; iyileştiklerinde onları tekrar savaşsınlar diye taburlarına geri yollarlardı. İşte “taburcu olmak” deyimi de buradan gelmektedir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.