deneme bonusu veren siteler bahis siteleri bonus veren siteler

deneme bonusu veren siteler

virginiawinefestival.org/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Her taşın altından “üzülmek” ve “üşütmek” çıkıyor

İnsanoğlu en büyük savaşını; henüz çaresi bulunamayan hastalıklara karşı veriyor. Bilimin, ilimin, tıbbın bu kadar ilerlemesine rağmen zaman zaman hepimizin eli kolu bağlı kalabiliyor. Aylardır tüm dünyayı esir alan Covid-19 bunun en güzel örneklerinden biri... Halihazırda bu illetten kurtulmuş değiliz. Alınan tedbirler, destek tedavileri bir yana; bütün bilim adamları “Bağışıklık sistemini güçlü tutmaya çalışın” diye bas bas bağırıyor. Peki bu bağışıklık sisteminin en büyük düşmanı nedir diye düşündünüz mü hiç? Bence her taşın altından “üzülmek” ve “üşütmek” çıkıyor. Her şeyi içine atıp üzülenlerin, stresle baş etmekte zorlananların; daha çok kalp krizi geçirdiği, tansiyon hastası olduğu, kolesterolünün fırladığı, aşırı kaygıya kapılıp panikatağa yakalandığı yadsınamaz bir gerçek... Elbette hayat her daim güllük gülistanlık değil; türlü türlü dertlere gebeyiz... Ancak bütün mesele; bu sorunlarla boğuşurken; izlediğimiz yoldur. Örneğin; elinize bir fincan kahve alın; 5 dakika tutun... Ne olur; hiçbir şey olmaz. Ancak aynı fincanı iki saat tutmaya kalkarsanız ne olur; kolunuz ağrır... Gün boyu tutarsanız; kas spazmı geçirir, soluğu hastanede alırsınız... E fincan aynı fincan; kahve aynı kahve, el aynı el değil mi? Fincanın ağırlığı da değişmedi üstelik... Peki ya neydi canınızı acıtan şey? Fincanı zamanında masaya bırakmamak olabilir mi acaba? İşte hayatın derdi tasası da tıpkı buna benzer. İçinize attığınız keder, evirip çevirip kendinize dert ettiğiniz günlük mevzular günden güne birikir içinizde... Zamanla bunları taşıyamaz hale gelirsiniz, kendi kendinizi yer bitirirsiniz. Elbette hayatın zorluklarını düşünerek çözüm aramalıyız; ancak bunu takıntı haline getirip, gece gündüz kafamızda kurup, uykuya küsüp, yemeden içmeden kesilirsek işte asıl sorun orada başlar. Elimizde olanlara şükredip, sağlıklı bir ruh haliyle hareket edersek daha doğru kararlar alabiliriz. Ama çoğu insan maalesef; kusursuz bir başarı, sarsılmaz bir kariyer ve aşırı para kazanma hırsı yüzünden sağlığını harcıyor... Sonra da kazandığı o paraları; sağlığını geri getirmek için etrafa saçıyor... Yıllarca bilgisayar başından kafayı kaldırıp gökyüzüne bakmayı bile unutanların çoğu; soluğu ya göz doktorunda alıyor ya da bel fıtığı olduğu için fizik tedavi seanslarında... Sağlığımızı zora sokan bir diğer suçlu da “üşütmek”tir bence... Eskiler hep ne der; “Aman taşa oturma evladım; karnın ağrır...” Ya da bugün kas spazmı olarak modernize ettiğimiz hastalığı “Cereyanda kalma, yel alırsın” diye izah etmeye çalışmadılar mı bize hep? Onların tecrübelerine kulak vermek lazım; çünkü bir bildikleri vardır elbet... Ya da mesela dikkat ettiyseniz; ne zaman ayaklarımızı üşütsek ya da ne zaman canımız bir şeye sıkılsa hemen karnımıza ağrılar girer... Her ikisi de midenin düşmanı gibi değil mi? Madem konumuz; “üzülmek” ve “üşütmek” ; o halde biz atalarımızın “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin” sözünü ara sıra birbirimize hatırlatalım olur mu? (adsbygoogle = window.adsbygoogle || ).push({});
Ekleme Tarihi: 13 Kasım 2020 - Cuma

Her taşın altından “üzülmek” ve “üşütmek” çıkıyor

İnsanoğlu en büyük savaşını; henüz çaresi bulunamayan hastalıklara karşı veriyor. Bilimin, ilimin, tıbbın bu kadar ilerlemesine rağmen zaman zaman hepimizin eli kolu bağlı kalabiliyor. Aylardır tüm dünyayı esir alan Covid-19 bunun en güzel örneklerinden biri... Halihazırda bu illetten kurtulmuş değiliz. Alınan tedbirler, destek tedavileri bir yana; bütün bilim adamları “Bağışıklık sistemini güçlü tutmaya çalışın” diye bas bas bağırıyor. Peki bu bağışıklık sisteminin en büyük düşmanı nedir diye düşündünüz mü hiç? Bence her taşın altından “üzülmek” ve “üşütmek” çıkıyor. Her şeyi içine atıp üzülenlerin, stresle baş etmekte zorlananların; daha çok kalp krizi geçirdiği, tansiyon hastası olduğu, kolesterolünün fırladığı, aşırı kaygıya kapılıp panikatağa yakalandığı yadsınamaz bir gerçek... Elbette hayat her daim güllük gülistanlık değil; türlü türlü dertlere gebeyiz... Ancak bütün mesele; bu sorunlarla boğuşurken; izlediğimiz yoldur. Örneğin; elinize bir fincan kahve alın; 5 dakika tutun... Ne olur; hiçbir şey olmaz. Ancak aynı fincanı iki saat tutmaya kalkarsanız ne olur; kolunuz ağrır... Gün boyu tutarsanız; kas spazmı geçirir, soluğu hastanede alırsınız...

E fincan aynı fincan; kahve aynı kahve, el aynı el değil mi? Fincanın ağırlığı da değişmedi üstelik... Peki ya neydi canınızı acıtan şey? Fincanı zamanında masaya bırakmamak olabilir mi acaba? İşte hayatın derdi tasası da tıpkı buna benzer. İçinize attığınız keder, evirip çevirip kendinize dert ettiğiniz günlük mevzular günden güne birikir içinizde... Zamanla bunları taşıyamaz hale gelirsiniz, kendi kendinizi yer bitirirsiniz. Elbette hayatın zorluklarını düşünerek çözüm aramalıyız; ancak bunu takıntı haline getirip, gece gündüz kafamızda kurup, uykuya küsüp, yemeden içmeden kesilirsek işte asıl sorun orada başlar. Elimizde olanlara şükredip, sağlıklı bir ruh haliyle hareket edersek daha doğru kararlar alabiliriz. Ama çoğu insan maalesef; kusursuz bir başarı, sarsılmaz bir kariyer ve aşırı para kazanma hırsı yüzünden sağlığını harcıyor... Sonra da kazandığı o paraları; sağlığını geri getirmek için etrafa saçıyor... Yıllarca bilgisayar başından kafayı kaldırıp gökyüzüne bakmayı bile unutanların çoğu; soluğu ya göz doktorunda alıyor ya da bel fıtığı olduğu için fizik tedavi seanslarında...

Sağlığımızı zora sokan bir diğer suçlu da “üşütmek”tir bence... Eskiler hep ne der; “Aman taşa oturma evladım; karnın ağrır...” Ya da bugün kas spazmı olarak modernize ettiğimiz hastalığı “Cereyanda kalma, yel alırsın” diye izah etmeye çalışmadılar mı bize hep? Onların tecrübelerine kulak vermek lazım; çünkü bir bildikleri vardır elbet... Ya da mesela dikkat ettiyseniz; ne zaman ayaklarımızı üşütsek ya da ne zaman canımız bir şeye sıkılsa hemen karnımıza ağrılar girer... Her ikisi de midenin düşmanı gibi değil mi? Madem konumuz; “üzülmek” ve “üşütmek” ; o halde biz atalarımızın “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin” sözünü ara sıra birbirimize hatırlatalım olur mu?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.