deneme bonusu veren siteler bahis siteleri bonus veren siteler

deneme bonusu veren siteler

virginiawinefestival.org/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren bahis siteleri deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

“İnce”liğe zaafım var

Hepimizin hayatta “anahtar” kelimeleri vardır… Kimini özetleyen sözcük “sabır”dır kimi için “kahır”; kimini etkileyen şey “göz”dür kimini “söz”… “Senin anahtar kelimen nedir Pınar?” diye sorarsanız eğer; “ince” derim hiç kuşkusuz… Kendimi bildim bileli “ince” olan her şeye zaafım var… Çay bardağının da topuklu ayakkabının da; yüreğin de ayak bileğinin de; belin de fikrin de ince olanını sevdim ben hep… Mesela siz hiç “kütük” kelimesini herhangi bir iltifat cümlesi içinde duydunuz mu; ya da “yontulmamış” sözcüğünü hiç kibar biri için kullandınız mı? Neyse ki teknolojik gelişmeler, işin eşya boyutunu inceltmeye yaradı… Örneğin bir cep telefonu düşünün; incecik bir aletin içine; koca bir tv, kamera, fotoğraf makinesi, navigasyon cihazı, radyo da dahil olmak üzere bir oda dolusu eşya sığdırılmış gibi resmen… Burada altını çizmek istediğim iki şey var; eşyalar bile inceldikçe daha kıymetli ve pahalı oluyor; ancak kırılganlık riski de artıyor… İşte tıpkı insan ruhu gibi… Ben “ince”likle zekâyı buluşturan insanların; her zaman hayatımıza dokunduğunu, bizde iz bıraktığına inanırım… Mesela yıllar önce Kandilli Kız Lisesi’nde okurken; Cemal Ergül adında efsane bir tarih öğretmenim vardı… Okulun en karizmatik ve en ince ruhlu hocası olduğu için bir tek ben değil; okulun neredeyse tamamı hayrandı Cemal Hoca’ya… Her sabah ikinci kattaki boğaz manzaralı sınıfımın penceresinden; O’nun okula gelip, arabasını park edişini izlerdim… Kendisini camda bekleyen bir öğrencisi olduğunu fark ettiği günden beri; en fırtınalı havalarda bile kafasını yukarı kaldırıp, “Günaydın çocuk!” demeden içeri girmemesi, “ince”liğin canlı tanımıydı benim için… Kimlik arayışında savrulduğumuz ortaokul- lise yıllarında; bilgisi, tevazusu, duruşu ve nezaketiyle bize yol gösteren birilerinin olması ne büyük bir şansmış diyorum şimdi geçmişi yâd edince… Hâtta kendisinin taklidini yaptığım kulağına gitmiş… “Pınar tahtaya gelir misin?” dedi dersin ortasında bir gün… Okulun en çalışkanı olduğum için bana tahta mahta vız gelir diye tam havaya girmişken; “Sağda solda taklidimi yapıyormuşsun, hadi bakalım bir de ben izleyeyim” demez mi! En teatral halimle, ses tonum ve vücut dilimde Oscar’lık oyuncu performansımı sergiledim ve kahkahalara boğulduk o gün… Ne mi öğrendim peki; gülmekten daha güzel bir şey varsa; güldürmek olduğunu öğrendim mesela… Kaliteli bir insanın; çoluk çocuğa maskara olmayı umursamayıp “özgüvenli” bireyler yetiştirme çabasına hayran oldum… Bir tarih öğretmeninin; bir anda süper bir psikiyatriste dönüşebildiğini keşfettim… Kendiyle barışık bir insanın; kendi taklidini alkışlayarak, karşısındakine; hakkını teslim etme gayretine vuruldum… Tahta önünde taklit yapmayalı 27 yıl geçti fakat; o ince ruhlu güzel öğretmenim, bugün bile ne zaman bir fotoğrafımı görse “Çok şıksın çocuk!” der hâlâ tüm nezaketiyle… İşte benim bu büyümeyen “çocuk ruhum”un temeli o yıllara dayanıyor… Yani ben diyorum ki; hayatınıza dokunan, ruhunuzu besleyen, sizi yukarıya taşıyan, benliğinizi zenginleştiren insanlar varsa eğer çevrenizde; n’olur kaybetmeyin onları… Bu kişi belki bir öğretmeniniz olabilir; belki ayrıldıktan sonra dahi “Canı cehenneme!” diye beddua etmek yerine “Hep mutlu, sağlıklı ol” diyebilecek kadar “ince ruhlu” eski bir sevgiliniz olabilir… Ya da daha önce hiç tanımadığınız ama hastanede iyileşmek için birlikte günleri sayarken kardeşinizi aratmayan bir oda arkadaşınız olabilir… Ya da otogardayken; siz “cam kenarında” ısrarla “Bekleme git hadi!” diye el kol işaretiyle otobüsün içinde çırpınırken; şoför hareket etmeden gitmeyen “can kenarı” olmuş üniversite arkadaşınız da olabilir… Kaybetmeyin işte onları; iyi saklayın… Fanustaki balık gibi değil; okyanustaki inci gibi, mercan gibi en derinlerde saklayın olur mu?..
Ekleme Tarihi: 05 Aralık 2021 - Pazar

“İnce”liğe zaafım var

Hepimizin hayatta “anahtar” kelimeleri vardır… Kimini özetleyen sözcük “sabır”dır kimi için “kahır”; kimini etkileyen şey “göz”dür kimini “söz”… “Senin anahtar kelimen nedir Pınar?” diye sorarsanız eğer; “ince” derim hiç kuşkusuz… Kendimi bildim bileli “ince” olan her şeye zaafım var… Çay bardağının da topuklu ayakkabının da; yüreğin de ayak bileğinin de; belin de fikrin de ince olanını sevdim ben hep…

Mesela siz hiç “kütük” kelimesini herhangi bir iltifat cümlesi içinde duydunuz mu; ya da “yontulmamış” sözcüğünü hiç kibar biri için kullandınız mı? Neyse ki teknolojik gelişmeler, işin eşya boyutunu inceltmeye yaradı… Örneğin bir cep telefonu düşünün; incecik bir aletin içine; koca bir tv, kamera, fotoğraf makinesi, navigasyon cihazı, radyo da dahil olmak üzere bir oda dolusu eşya sığdırılmış gibi resmen… Burada altını çizmek istediğim iki şey var; eşyalar bile inceldikçe daha kıymetli ve pahalı oluyor; ancak kırılganlık riski de artıyor… İşte tıpkı insan ruhu gibi… Ben “ince”likle zekâyı buluşturan insanların; her zaman hayatımıza dokunduğunu, bizde iz bıraktığına inanırım… Mesela yıllar önce Kandilli Kız Lisesi’nde okurken; Cemal Ergül adında efsane bir tarih öğretmenim vardı… Okulun en karizmatik ve en ince ruhlu hocası olduğu için bir tek ben değil; okulun neredeyse tamamı hayrandı Cemal Hoca’ya… Her sabah ikinci kattaki boğaz manzaralı sınıfımın penceresinden; O’nun okula gelip, arabasını park edişini izlerdim… Kendisini camda bekleyen bir öğrencisi olduğunu fark ettiği günden beri; en fırtınalı havalarda bile kafasını yukarı kaldırıp, “Günaydın çocuk!” demeden içeri girmemesi, “ince”liğin canlı tanımıydı benim için… Kimlik arayışında savrulduğumuz ortaokul- lise yıllarında; bilgisi, tevazusu, duruşu ve nezaketiyle bize yol gösteren birilerinin olması ne büyük bir şansmış diyorum şimdi geçmişi yâd edince… Hâtta kendisinin taklidini yaptığım kulağına gitmiş… “Pınar tahtaya gelir misin?” dedi dersin ortasında bir gün… Okulun en çalışkanı olduğum için bana tahta mahta vız gelir diye tam havaya girmişken; “Sağda solda taklidimi yapıyormuşsun, hadi bakalım bir de ben izleyeyim” demez mi! En teatral halimle, ses tonum ve vücut dilimde Oscar’lık oyuncu performansımı sergiledim ve kahkahalara boğulduk o gün… Ne mi öğrendim peki; gülmekten daha güzel bir şey varsa; güldürmek olduğunu öğrendim mesela… Kaliteli bir insanın; çoluk çocuğa maskara olmayı umursamayıp “özgüvenli” bireyler yetiştirme çabasına hayran oldum… Bir tarih öğretmeninin; bir anda süper bir psikiyatriste dönüşebildiğini keşfettim… Kendiyle barışık bir insanın; kendi taklidini alkışlayarak, karşısındakine; hakkını teslim etme gayretine vuruldum… Tahta önünde taklit yapmayalı 27 yıl geçti fakat; o ince ruhlu güzel öğretmenim, bugün bile ne zaman bir fotoğrafımı görse “Çok şıksın çocuk!” der hâlâ tüm nezaketiyle…

İşte benim bu büyümeyen “çocuk ruhum”un temeli o yıllara dayanıyor…

Yani ben diyorum ki; hayatınıza dokunan, ruhunuzu besleyen, sizi yukarıya taşıyan, benliğinizi zenginleştiren insanlar varsa eğer çevrenizde; n’olur kaybetmeyin onları… Bu kişi belki bir öğretmeniniz olabilir; belki ayrıldıktan sonra dahi “Canı cehenneme!” diye beddua etmek yerine “Hep mutlu, sağlıklı ol” diyebilecek kadar “ince ruhlu” eski bir sevgiliniz olabilir… Ya da daha önce hiç tanımadığınız ama hastanede iyileşmek için birlikte günleri sayarken kardeşinizi aratmayan bir oda arkadaşınız olabilir… Ya da otogardayken; siz “cam kenarında” ısrarla “Bekleme git hadi!” diye el kol işaretiyle otobüsün içinde çırpınırken; şoför hareket etmeden gitmeyen “can kenarı” olmuş üniversite arkadaşınız da olabilir…

Kaybetmeyin işte onları; iyi saklayın… Fanustaki balık gibi değil; okyanustaki inci gibi, mercan gibi en derinlerde saklayın olur mu?..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.