deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

“Ölçü”yü kaçırmamak lâzım

Şu hayatta en çok sevdiğim kelimelerin başında “ölçü” geliyor hiç kuşkusuz… Atalarımızın “Azı karar, çoğu zarar” sözüyle özetlediği bu kavram; esasında bize tok gözlü bir insan olabilme öğretisini taşıyor… Peki ya “ölçü”yü kaçırırsak neler oluyor; biraz da bunu konuşalım…  Mesela yemek masasından başlayalım isterseniz… Orta yaş ve üzerindeki tanıdıklarımızı düşünelim şimdi; yarısından çoğu ya şeker hastası ya da kolesterol… Vücuttaki yükü taşıyamadığı için dizlere takılan protezleri, kalp damarlarına iliştirilen stent’leri falan saymıyorum bile… E neden böyle; midemiz doyduğu hâlde gözümüz doymadığı için olabilir mi acaba?.. Oysa sağlıklı bir vücut için; midenin üçte birini yemek, üçte birini su için ayırmalıyız; geri kalan üçte birini de nefes almak için rezerve etmeliyiz… Ne demişler, “Az yiyenin hekimle; düz gidenin hakimle işi olmaz.”Ayrıca bu özveri; zamanla dış görünüşümüze de yansır elbette… Zaten giyim-kuşam konusunda da “ölçü”yü kaçıranlarla sınandığımız günlerden geçiyoruz… Özellikle yaz aylarında havuz başında mayolu poz verenlerin full makyajlı, bol aksesuarlı o komik hallerini görünce; “Tam düğüne gidecekti, son anda vazgeçti galiba” diyesim geliyor… Tam tersi de olabiliyor bazen; herkesin jilet gibi olduğu bir merasime; bakkala gider gibi kot pantolonla gelen insanların yersiz özgüvenini de “ölçüsüz” bulmuşumdur…  Mesela çok makyaj yapan, yapay, samimiyetsiz bir kadının kendini çok güzel sanması hep güldürmüştür beni… Onların, özellikle de cilt bakım ürünlerinin, kremlerin, maskelerin kullanma talimatlarını okuyup “Kaç dakika bekletiyoruz bunu yüzümüzde?” türünden sorularına denk gelince; “Normalde 5 dakika ama; sen iki yüzlüsün ya 10 dakika beklet istersen” diyesim gelir; yine de susarım o an, sadece tebessüm ederim… Çünkü “ölçü” insanın her koşulda kendini kontrol edebilme olgunluğudur… Her şey yolundayken, dostlarınızla muhabbetiniz iyiyken zaten ölçülü tavırlarınız vardır; asıl marifet; haksızlığa uğradığınızda, çok kızdığınızda, fena kırıldığınızda da aynı kaliteli tavrı, nezaketi sürdürmenizde gizlidir… Elbette bunun için derinliği “ölçü” birimlerince hesaplanamayan bir “yürek” gerekir; ama “ağırlık” taşıyanlara bunu anlatamazsınız… Maalesef bu devirde öyle insanlar var ki; nasıl tarif etsem; mesela, karakteri tam oturacakken, birileri altındaki bankı çekivermiş gibi… Ya da ne bileyim; eskiciye versen, karşılığında mandal bile alamayacağımız türden… O yüzden siz böylelerine denk gelirseniz yine gülümseyip, geçin e mi? Her şeyin ölçüsü olur da sevginin olmaz mı; olur elbet… Mesela; çok sevdiğiniz için çiçeklerin en gözdesi orkideye her gün su verirseniz bi haftada solar… Ya da sağlığınızı dengede tutmanıza yardımcı olan bir ilacın ölçüsünü kaçırırsanız; fazlası intihara girer… Yani “ölçülü olmak” yalnızca duygu değil; bilgi de gerektirir. “Peki en tehlikeli ölçüsüzlük nedir sence Pınar?” diye sorarsanız “Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanların hırslı, kibirli halleridir” derim… Benim aklıma “deve”ler gelir bu gibi durumda; ne alâkâ diyeceksiniz şimdi; şöyle ki: deve, dikenli otu neden çok sever bilir misiniz? Uçsuz bucaksız çöllerde diken yiyen devenin damağı kanar ve deve, ılık kanın tadını çok sever. Deve, bu durumun kandan değil, dikenden kaynaklandığını sanır. Böylece diken yemeye devam eden deve, bir süre sonra kan kaybından ölür. Araplar devenin ısrarla diken yemesine “harese” yani “hırs, ihtiras” derler. İşte  “kendi kanında boğulmak” tabiri tam da buradan gelir… Tıpkı aşırı hırslı insanlar gibi değil mi işte; onlar da kendi kendilerini tüketmiyor mu? Ahhh bir bilseler öldüklerinde; yakınlarının, daha o gün gassal’a “Ahmet nerde Mehmet nerde? ya da “Ayşe’yi, Fatma’yı, Hayriye’yi alabilir miyiz?” diye değil; “Cenaze geldi mi?” diye sorulacağını… Yani diyorum ki; insan nefes almayı bırakınca; sadece cismi değil; ismi bile gidiyor; daha ötesi var mı; yok, son durak… O yüzden dünya nimeti için ölçüsüzlüğün lüzumu yok; vallahi de yok billahi de yok!..
Ekleme Tarihi: 06 Şubat 2022 - Pazar

“Ölçü”yü kaçırmamak lâzım

Şu hayatta en çok sevdiğim kelimelerin başında “ölçü” geliyor hiç kuşkusuz… Atalarımızın “Azı karar, çoğu zarar” sözüyle özetlediği bu kavram; esasında bize tok gözlü bir insan olabilme öğretisini taşıyor… Peki ya “ölçü”yü kaçırırsak neler oluyor; biraz da bunu konuşalım… 

Mesela yemek masasından başlayalım isterseniz… Orta yaş ve üzerindeki tanıdıklarımızı düşünelim şimdi; yarısından çoğu ya şeker hastası ya da kolesterol… Vücuttaki yükü taşıyamadığı için dizlere takılan protezleri, kalp damarlarına iliştirilen stent’leri falan saymıyorum bile… E neden böyle; midemiz doyduğu hâlde gözümüz doymadığı için olabilir mi acaba?.. Oysa sağlıklı bir vücut için; midenin üçte birini yemek, üçte birini su için ayırmalıyız; geri kalan üçte birini de nefes almak için rezerve etmeliyiz… Ne demişler, “Az yiyenin hekimle; düz gidenin hakimle işi olmaz.”Ayrıca bu özveri; zamanla dış görünüşümüze de yansır elbette… Zaten giyim-kuşam konusunda da “ölçü”yü kaçıranlarla sınandığımız günlerden geçiyoruz… Özellikle yaz aylarında havuz başında mayolu poz verenlerin full makyajlı, bol aksesuarlı o komik hallerini görünce; “Tam düğüne gidecekti, son anda vazgeçti galiba” diyesim geliyor… Tam tersi de olabiliyor bazen; herkesin jilet gibi olduğu bir merasime; bakkala gider gibi kot pantolonla gelen insanların yersiz özgüvenini de “ölçüsüz” bulmuşumdur… 

Mesela çok makyaj yapan, yapay, samimiyetsiz bir kadının kendini çok güzel sanması hep güldürmüştür beni… Onların, özellikle de cilt bakım ürünlerinin, kremlerin, maskelerin kullanma talimatlarını okuyup “Kaç dakika bekletiyoruz bunu yüzümüzde?” türünden sorularına denk gelince; “Normalde 5 dakika ama; sen iki yüzlüsün ya 10 dakika beklet istersen” diyesim gelir; yine de susarım o an, sadece tebessüm ederim… Çünkü “ölçü” insanın her koşulda kendini kontrol edebilme olgunluğudur… Her şey yolundayken, dostlarınızla muhabbetiniz iyiyken zaten ölçülü tavırlarınız vardır; asıl marifet; haksızlığa uğradığınızda, çok kızdığınızda, fena kırıldığınızda da aynı kaliteli tavrı, nezaketi sürdürmenizde gizlidir… Elbette bunun için derinliği “ölçü” birimlerince hesaplanamayan bir “yürek” gerekir; ama “ağırlık” taşıyanlara bunu anlatamazsınız… Maalesef bu devirde öyle insanlar var ki; nasıl tarif etsem; mesela, karakteri tam oturacakken, birileri altındaki bankı çekivermiş gibi… Ya da ne bileyim; eskiciye versen, karşılığında mandal bile alamayacağımız türden… O yüzden siz böylelerine denk gelirseniz yine gülümseyip, geçin e mi?

Her şeyin ölçüsü olur da sevginin olmaz mı; olur elbet… Mesela; çok sevdiğiniz için çiçeklerin en gözdesi orkideye her gün su verirseniz bi haftada solar… Ya da sağlığınızı dengede tutmanıza yardımcı olan bir ilacın ölçüsünü kaçırırsanız; fazlası intihara girer… Yani “ölçülü olmak” yalnızca duygu değil; bilgi de gerektirir.

“Peki en tehlikeli ölçüsüzlük nedir sence Pınar?” diye sorarsanız “Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan insanların hırslı, kibirli halleridir” derim… Benim aklıma “deve”ler gelir bu gibi durumda; ne alâkâ diyeceksiniz şimdi; şöyle ki: deve, dikenli otu neden çok sever bilir misiniz? Uçsuz bucaksız çöllerde diken yiyen devenin damağı kanar ve deve, ılık kanın tadını çok sever. Deve, bu durumun kandan değil, dikenden kaynaklandığını sanır. Böylece diken yemeye devam eden deve, bir süre sonra kan kaybından ölür. Araplar devenin ısrarla diken yemesine “harese” yani “hırs, ihtiras” derler. İşte  “kendi kanında boğulmak” tabiri tam da buradan gelir… Tıpkı aşırı hırslı insanlar gibi değil mi işte; onlar da kendi kendilerini tüketmiyor mu? Ahhh bir bilseler öldüklerinde; yakınlarının, daha o gün gassal’a “Ahmet nerde Mehmet nerde? ya da “Ayşe’yi, Fatma’yı, Hayriye’yi alabilir miyiz?” diye değil; “Cenaze geldi mi?” diye sorulacağını… Yani diyorum ki; insan nefes almayı bırakınca; sadece cismi değil; ismi bile gidiyor; daha ötesi var mı; yok, son durak… O yüzden dünya nimeti için ölçüsüzlüğün lüzumu yok; vallahi de yok billahi de yok!..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.