deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Peki ya göremediklerimiz?

“İnsan” yaradılışı itibariyle; tarifi olmayan, aklımızın almadığı, gelişen tıbbın bile bazı noktalarda izah edemediği, uçsuz bucaksız denklemlerin kusursuz birleşiminden oluşan muazzam bir varlık...  Ancak bu kusursuz varlığın sahip olduğu güç; yalnızca doğru kullanıldığında; iyiye, güzele işaret... Aksi hâlde  tüm dünya için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örneğin bir cerrah; ameliyat yapıp, hastalara şifa olmaya çalışırken; bir terörist ise bomba yapmaya adıyor kendini... Oysa el aynı el; ikisinde de beş parmak var değil mi? Görünüşte herşey aynı olmasına rağmen arada derin bir uçurum var... Meselâ baktığımızda acı su da; tatlı su da berraktır; oysa tatları birbirinin tam tersidir; yani görünüşe aldanmamak gerekir... Ya da bazen zengin bir yürek; ucuz bir ceketin altında olabilir. Veya dışı çok hoş birinin, içinin bomboş bir çukurdan ibaret olduğunu görmüşüzdür...  Günlük hayatımızda bunun örneklerine fazlaca şahit oluyoruz... Meselâ lüks bir mağazaya alışveriş için girdiğinizde; eğer mütevâzi bir görüntünüz varsa; görevlilerin “Buyrun ne bakmıştınız?” sorusu bile “Burada size göre birşey yok” mânasına gelen bakışlarla şekilleniyor... Baştan aşağı süzülüp, irite eden “off”lamalar  da cabası üstelik... Belki o an tüm mağazayı satın alacak gücünüz var ama; karşınızdakinin çapı; sizi sadece giydiğimiz bir eşofman altı-beyaz tişört kombiniyle değerlendirmeye yetecek kadar dar olabiliyor... Çünkü bakış açısı dar olan insanlar; sizi sadece görebildiğinden ibaret sanıyor...  “Her tespih çeken mafya olsaydı; imam, kabadayı sanılırdı...” diye düşünmekten aciz kalıyor...  Elbette dış görünüşün, öngörülerimiz üzerinde yadsınamaz bir payı var; bize belli ölçüde ipucu verir; ama tam olarak bir insanı belli kalıplara sığdırma ve küçümseme hadsizliğini vermez...  İşte insanoğlunu “insan” yapan da “insanlık”tan çıkaran da “görünüşü” değil; aklı, fikri, zikri, niyeti ve davranışlarıdır. Burada dikkat etmemiz gereken en ince nokta; dışı temiz gibi görünen; ama içinde binbir türlü art niyeti, kıskançlığı, hasedi, kiri-pası saklamaya çalışan insanlarla aramızdaki mesafeyi doğru ayarlayabilme becerisidir... Çünkü sahte dost; sabun gibidir; belki o an elimizi yüzümüzü temizler ama günün birinde mutlaka ayağımızı kaydırır. Bu yüzden sadece görebildiklerimizle yetinmeyip; göremediklerimizi de keşfedip, gerçek zenginliğin ne olduğunu sorgulamalıyız...  Ben bu yüzden insanları kitaba benzetmişimdir hep; kapağında asılı kalmak yerine, sayfaları açıp okumak, satır aralarındaki detaylarda silkelenip, okuduğumu doğru anlamak için çaba harcamanın doğruluğuna teslim etmişimdir yüreğimi... Çünkü gerçek zenginlik, göremediklerimizde saklıdır. Sâhi neydi “zenginlik?” Bence; kimsenin, senin elinden alamayacağı değerlerin toplamıdır;  bilgindir meselâ... Özgüvenin, terbiyen, letâfetin, tebessümündür zenginlik... Ya da kaç yaşında olursak olalım; bir çocuk, oyuncak tabancasıyla bizi vurduğunda sırf o gülsün diye numaracıktan ölmüş gibi rol yapmamızdır zenginlik... O hâlde yaşasın hiçbir cüzdana sığmayan önyargısız düşünceler, içleri doldukça başını öne eğen buğday başağını andıran tevâzu dolu zihinler...
Ekleme Tarihi: 22 Haziran 2020 - Pazartesi

Peki ya göremediklerimiz?

“İnsan” yaradılışı itibariyle; tarifi olmayan, aklımızın almadığı, gelişen tıbbın bile bazı noktalarda izah edemediği, uçsuz bucaksız denklemlerin kusursuz birleşiminden oluşan muazzam bir varlık...  Ancak bu kusursuz varlığın sahip olduğu güç; yalnızca doğru kullanıldığında; iyiye, güzele işaret... Aksi hâlde  tüm dünya için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örneğin bir cerrah; ameliyat yapıp, hastalara şifa olmaya çalışırken; bir terörist ise bomba yapmaya adıyor kendini... Oysa el aynı el; ikisinde de beş parmak var değil mi? Görünüşte herşey aynı olmasına rağmen arada derin bir uçurum var... Meselâ baktığımızda acı su da; tatlı su da berraktır; oysa tatları birbirinin tam tersidir; yani görünüşe aldanmamak gerekir... Ya da bazen zengin bir yürek; ucuz bir ceketin altında olabilir. Veya dışı çok hoş birinin, içinin bomboş bir çukurdan ibaret olduğunu görmüşüzdür... 

Günlük hayatımızda bunun örneklerine fazlaca şahit oluyoruz... Meselâ lüks bir mağazaya alışveriş için girdiğinizde; eğer mütevâzi bir görüntünüz varsa; görevlilerin “Buyrun ne bakmıştınız?” sorusu bile “Burada size göre birşey yok” mânasına gelen bakışlarla şekilleniyor... Baştan aşağı süzülüp, irite eden “off”lamalar  da cabası üstelik... Belki o an tüm mağazayı satın alacak gücünüz var ama; karşınızdakinin çapı; sizi sadece giydiğimiz bir eşofman altı-beyaz tişört kombiniyle değerlendirmeye yetecek kadar dar olabiliyor... Çünkü bakış açısı dar olan insanlar; sizi sadece görebildiğinden ibaret sanıyor...  “Her tespih çeken mafya olsaydı; imam, kabadayı sanılırdı...” diye düşünmekten aciz kalıyor...  Elbette dış görünüşün, öngörülerimiz üzerinde yadsınamaz bir payı var; bize belli ölçüde ipucu verir; ama tam olarak bir insanı belli kalıplara sığdırma ve küçümseme hadsizliğini vermez...  İşte insanoğlunu “insan” yapan da “insanlık”tan çıkaran da “görünüşü” değil; aklı, fikri, zikri, niyeti ve davranışlarıdır. Burada dikkat etmemiz gereken en ince nokta; dışı temiz gibi görünen; ama içinde binbir türlü art niyeti, kıskançlığı, hasedi, kiri-pası saklamaya çalışan insanlarla aramızdaki mesafeyi doğru ayarlayabilme becerisidir... Çünkü sahte dost; sabun gibidir; belki o an elimizi yüzümüzü temizler ama günün birinde mutlaka ayağımızı kaydırır. Bu yüzden sadece görebildiklerimizle yetinmeyip; göremediklerimizi de keşfedip, gerçek zenginliğin ne olduğunu sorgulamalıyız... 

Ben bu yüzden insanları kitaba benzetmişimdir hep; kapağında asılı kalmak yerine, sayfaları açıp okumak, satır aralarındaki detaylarda silkelenip, okuduğumu doğru anlamak için çaba harcamanın doğruluğuna teslim etmişimdir yüreğimi... Çünkü gerçek zenginlik, göremediklerimizde saklıdır. Sâhi neydi “zenginlik?” Bence; kimsenin, senin elinden alamayacağı değerlerin toplamıdır;  bilgindir meselâ... Özgüvenin, terbiyen, letâfetin, tebessümündür zenginlik... Ya da kaç yaşında olursak olalım; bir çocuk, oyuncak tabancasıyla bizi vurduğunda sırf o gülsün diye numaracıktan ölmüş gibi rol yapmamızdır zenginlik... O hâlde yaşasın hiçbir cüzdana sığmayan önyargısız düşünceler, içleri doldukça başını öne eğen buğday başağını andıran tevâzu dolu zihinler...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.