deneme bonusu veren siteler bahis siteleri

deneme bonusu veren siteler

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler youtube mp3 bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler meritking kingroyal deneme bonusu veren siteler

Pınar Billur Odabaşı
Köşe Yazarı
Pınar Billur Odabaşı
 

Yaşamadan yaşlanmak...

Sizi hayatta en çok üzen şeyin ne olduğunu hiç düşündümüz mü? Sevdiğiniz birini kaybetmek mi; ya da iflas etmek mi, kaçırılan fırsatlar mı, alınan yanlış kararların gölgesinde geçen günler geceler mi? Sizi bilemem ama sanırım beni şu hayatta en çok üzen şey; yaşamadan ölen insanlar olmuştur... Mesela Afrika’da sabahtan akşama kadar köle gibi kakao tarlasında çalışıp, çikolatanın tadını hiç bilmeyen bir çocuk gibi... Ya da memleketin ücra köy okullarındaki sobayı ısıtmak için tezekle okula giden miniklerin tabletten bi’haber olması gibi... Ya da ömrünün en güzel yıllarını, elmas madeninde saatlerce çamurun içinde tüketen bir kadının; parmağını mücevher yerine nasırların kaplaması gibi... İşte bu tam anlamıyla “yaşamadan yaşlanmaktır...” Avrupa ülkelerine zarafetin timsâli olan bu mücevherler; Afrika’da ise yoksulların üç kuruş uğruna, içinden çıkamadığı çamur deryasıdır. Yeryüzündeki en sert mineral olan elması; kendinden başka hiçbir şeyin kesemediği gerçeği; işte tıpkı insana, insanı kırdırmanın acı bir tezahürü gibidir... Dünyevi şartlar bu kadar acımasızken; yaşamın ne kadar uzun olduğu değil; ne kadar güzel geçtiği önemlidir. Belki 95 yaşında göçüp giden bir yaşlı; bir gün bile sırf kendisi için hiçbir şey yapamamıştır... O yüzden hepimizin zaman zaman durup; “Peki ben gerçekten yaşadım mı? Bu benim istediğim hayat mı; yoksa ben hep başkaları için mi yaşıyorum?” diye düşünmesi lazım... “Elâlem ne der?” diye atıyor her adımını, kimimiz evladı için paralıyor kendini, kimimiz annesi için, kimimiz aşık olduğu insan için hiçe sayıyor en güzel yıllarını... Mesela bizim memleketimizde kime sorsanız günün birinde emekli olup bir sahil kasabasına yerleşmek gibi bir hayali vardır. Çünkü ömrünün yarısını ev borcuyla geçiren ana-babalar; çoluğu çocuğu okutmuş ve anca kendisine fırsat bulmuştur... Onlar, öncelikleri için erteleyip durmuştur kendi hayatlarını... Belki bir gün hayallerindeki o sahil kasabasına yerleşirler ama bu kez de ya belleri tutmaz ya dizleri... Elbette hayat sevdiklerimizle güzel ama bunun da bir ölçüsü olmalı. Aksi halde sayısız hevese, sayılı nefes harcarız. Herkese yetişiriz belki ama bu sefer de kendimize geç kalırız... Üstelik “değdi mi?” sorusunun cevabını da hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyiz. Kaldı ki; hayat, varılacak bir yer değil; bir yol hikayesidir... Siz bu hikayenin yönetmen koltuğunda olduğunuzu unutmayıp; hak edene rol, hak etmeyene yol vermeniz gerektiğini anımsayın... (adsbygoogle = window.adsbygoogle || ).push({}); Çünkü bu hayat yolculuğunda bize eşlik edenleri memnun etmek kadar; kendi mutluluğumuzu da düşünmek zorundayız... Sağlıklı bir ruh ve beden için herkesin kendini motive edecek güzelliklere ihtiyacı var. Yani siz kendinize hak ettiğiniz değeri vermezseniz; başkası size bunu altın kâsede sunmaz. Sorumluluklarımızı aksatmadan; kendi kendimizi mutlu edebilmenin yollarını da aramalıyız... Tabii ki bunu yaparken; zaman zaman yolu kaybettiğimiz ya da yoldan çıktığımızı farkettiğimiz anlar olabilir... İşte böyle zamanlarda; önce kendi iç sesimize; sonra da doğru rotayı bulmak için tecrübelerine, samimiyetine, zekasına, dürüstlüğüne güvendiğimiz insanlara yol tarifi sorabiliriz. Nasıl ki bilmediğimiz yollara girdiğimizde akıllı telefon uygulamalarına, “yandex”e sarılıyorsak; bu kez de bizi doğru yönlendirebilecek insanların fikirlerine kulak vermeliyiz. Çünkü yolu sormak; kaybolmaktan çok daha iyidir. İşte bu hayat yolculuğunda her şeyi sollamadan önce; kendiniz için küçük molalar vermeyi, bazen arabayı sağa çekip manzarayı seyretmeyi ihmal etmeyin... Yol boyu uzanan sıkıcı gri bariyerlerin ardından beliren denize çevirin yüzünüzü... Sırf başkalarına geç kalmamak uğruna “geri vites”e takmayın hayatınızı; gerekirse biraz ileriden dönün ama sakın kendinizi, hayallerinizi, heveslerinizi yok saymayın... (adsbygoogle = window.adsbygoogle || ).push({});
Ekleme Tarihi: 27 Ekim 2020 - Salı

Yaşamadan yaşlanmak...

Sizi hayatta en çok üzen şeyin ne olduğunu hiç düşündümüz mü? Sevdiğiniz birini kaybetmek mi; ya da iflas etmek mi, kaçırılan fırsatlar mı, alınan yanlış kararların gölgesinde geçen günler geceler mi? Sizi bilemem ama sanırım beni şu hayatta en çok üzen şey; yaşamadan ölen insanlar olmuştur... Mesela Afrika’da sabahtan akşama kadar köle gibi kakao tarlasında çalışıp, çikolatanın tadını hiç bilmeyen bir çocuk gibi... Ya da memleketin ücra köy okullarındaki sobayı ısıtmak için tezekle okula giden miniklerin tabletten bi’haber olması gibi... Ya da ömrünün en güzel yıllarını, elmas madeninde saatlerce çamurun içinde tüketen bir kadının; parmağını mücevher yerine nasırların kaplaması gibi... İşte bu tam anlamıyla “yaşamadan yaşlanmaktır...” Avrupa ülkelerine zarafetin timsâli olan bu mücevherler; Afrika’da ise yoksulların üç kuruş uğruna, içinden çıkamadığı çamur deryasıdır. Yeryüzündeki en sert mineral olan elması; kendinden başka hiçbir şeyin kesemediği gerçeği; işte tıpkı insana, insanı kırdırmanın acı bir tezahürü gibidir... Dünyevi şartlar bu kadar acımasızken; yaşamın ne kadar uzun olduğu değil; ne kadar güzel geçtiği önemlidir. Belki 95 yaşında göçüp giden bir yaşlı; bir gün bile sırf kendisi için hiçbir şey yapamamıştır... O yüzden hepimizin zaman zaman durup; “Peki ben gerçekten yaşadım mı? Bu benim istediğim hayat mı; yoksa ben hep başkaları için mi yaşıyorum?” diye düşünmesi lazım...

“Elâlem ne der?” diye atıyor her adımını, kimimiz evladı için paralıyor kendini, kimimiz annesi için, kimimiz aşık olduğu insan için hiçe sayıyor en güzel yıllarını... Mesela bizim memleketimizde kime sorsanız günün birinde emekli olup bir sahil kasabasına yerleşmek gibi bir hayali vardır. Çünkü ömrünün yarısını ev borcuyla geçiren ana-babalar; çoluğu çocuğu okutmuş ve anca kendisine fırsat bulmuştur... Onlar, öncelikleri için erteleyip durmuştur kendi hayatlarını...

Belki bir gün hayallerindeki o sahil kasabasına yerleşirler ama bu kez de ya belleri tutmaz ya dizleri... Elbette hayat sevdiklerimizle güzel ama bunun da bir ölçüsü olmalı. Aksi halde sayısız hevese, sayılı nefes harcarız. Herkese yetişiriz belki ama bu sefer de kendimize geç kalırız... Üstelik “değdi mi?” sorusunun cevabını da hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyiz. Kaldı ki; hayat, varılacak bir yer değil; bir yol hikayesidir... Siz bu hikayenin yönetmen koltuğunda olduğunuzu unutmayıp; hak edene rol, hak etmeyene yol vermeniz gerektiğini anımsayın...

Çünkü bu hayat yolculuğunda bize eşlik edenleri memnun etmek kadar; kendi mutluluğumuzu da düşünmek zorundayız... Sağlıklı bir ruh ve beden için herkesin kendini motive edecek güzelliklere ihtiyacı var. Yani siz kendinize hak ettiğiniz değeri vermezseniz; başkası size bunu altın kâsede sunmaz. Sorumluluklarımızı aksatmadan; kendi kendimizi mutlu edebilmenin yollarını da aramalıyız... Tabii ki bunu yaparken; zaman zaman yolu kaybettiğimiz ya da yoldan çıktığımızı farkettiğimiz anlar olabilir... İşte böyle zamanlarda; önce kendi iç sesimize; sonra da doğru rotayı bulmak için tecrübelerine, samimiyetine, zekasına, dürüstlüğüne güvendiğimiz insanlara yol tarifi sorabiliriz. Nasıl ki bilmediğimiz yollara girdiğimizde akıllı telefon uygulamalarına, “yandex”e sarılıyorsak; bu kez de bizi doğru yönlendirebilecek insanların fikirlerine kulak vermeliyiz.

Çünkü yolu sormak; kaybolmaktan çok daha iyidir. İşte bu hayat yolculuğunda her şeyi sollamadan önce; kendiniz için küçük molalar vermeyi, bazen arabayı sağa çekip manzarayı seyretmeyi ihmal etmeyin... Yol boyu uzanan sıkıcı gri bariyerlerin ardından beliren denize çevirin yüzünüzü... Sırf başkalarına geç kalmamak uğruna “geri vites”e takmayın hayatınızı; gerekirse biraz ileriden dönün ama sakın kendinizi, hayallerinizi, heveslerinizi yok saymayın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sakinca.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.