Sabır ve tahammül birbirini çağrıştıran, kimi zaman aynı anlama geldiği düşünülen; oysa birbirinden tamamen farklı olan iki derin kelimedir... Ama biz sabırlı bir kişinin; tahammüllü olduğunu düşünürüz nedense... Ya da her şeye tahammül eden birinin çok sabırlı olduğu hissiyatına kapılırız. Oysa sabır; sevdiğimizden gelen zorlukları kucaklayabilme sanatıdır... Tahammül ise tam tersi; varlığından rahatsızlık duyduklarımıza dayanma eşiğidir... Örneğin; çok sevdiğiniz birisine yeniden kavuşmayı beklemeniz; “sabır”dır... Tahammül ise tam tersi O’nsuz olmayı isteme duygusudur... Dolayısıyla sabrın hammaddesi “sevgi”dir... İçinde sevgi barındırmayan hiçbir şeye tahammül edemeyişimiz de işte bu yüzdendir... Mesela farzedin ki; gece uyuyorsunuz ve telefonunuz çaldı, patronunuz arıyor. İlkinde gayet anlayışlı ve sakin bir şekilde konuştunuz... Aradan bir saat geçti ve tam uykuya daldığınız an telefonunuz yine çaldı; yine açtınız ve aynı kişi ile konuştunuz... O telefon iki saat sonra çaldığında; sizi arayan kişinin ardından “Ehhhh yeter bee!” dersiniz. Bu tahammül sınırıdır... Şimdi aynı örneği yeni doğum yapmış bir anneye uyarlayalım... Tam uyuyorsunuz, bebek ağlıyor; aradan iki saat geçiyor; yine kalkıyorsunuz; yine, yine, yine... Üstelik bu durum günlerce, gecelerce, haftalarca devam ediyor. Ama işte biz buna “sabır” diyoruz... Neden? Çünkü içinde koşulsuz bir “sevgi” var...
“Sabır” ve “tahammül”ün en önemli ortak yanı ise; suistimale çok açık olmalarıdır. Yani kendince uyanık geçinenlerin; iyi niyetli insanları sömürme telâşıdır... Günün birinde güzel dostlukları, temiz ilişkileri, gönül bağlarını kaybetmenin fragmanıdır bir nevi... Pişmanlığın binbir türlüsüdür... Tek yön uçak bileti gibidir; dönüşü yoktur. Çocuk parklarındaki tahterevalli gibidir “sabır” ve “tahammül”; Biri yukarıdayken, diğeri aşağıdadır... Dolayısıyla tahammül havadaysa; sabrın özü “sevgi” yerçekimine yenik düşmüş demektir... “Bunu affedersem kendime saygım kalmaz” vazgeçişinin ayak sesleridir... O yüzden en güzeli; değer verdiğiniz insanları o noktaya getirmemektir.
Bu dünyanın bir pencere olduğunu hatırlayıp; her gelenin bakıp geçtiğini anımsayabilirsek; hırslarımızdan da arınmış oluruz...
Mesela; jilet çok keskindir ama bir ağacı kesemez. Balta çok güçlüdür ama bir erkeği traş edemez. Hayattaki her şey kendi içinde, kendi amacına göre değerlidir... O yüzden kendinizi başka insanlarla kıyaslamak, ya da onların mutluluğuna bile tahammül edememenin yıpratıcı etkisine maruz kalmak yerine; sabrın sakinliğine, hoşgörüsüne teslim olun... Çünkü sabır; kuvvetin başka adıdır, acelenin panzehiridir, ruhun güzelliğini ortaya çıkaran yegâne güçtür, doğru kararların çıkış noktasıdır... Tabii burda bilmemiz gereken en önemli nokta şudur; sabretmeyi öğrenmek de; “sabır” ister... O hâlde e hadi kolay gelsin hepimize...